BÖLÜM İKİ: "Geçmişin Hakkı"

1.3K 154 43
                                    

Yeni bölümümüz hazırrrr! Okuyup oylamayı unutmayın.

                          

                       "Bu akademi senin hakkın. Bütün varisler gibi gitmelisin. Sen bir varissin. Herkes seni öldü sanıyor kendini geliştirebilirsin. Orada herkesle eşit olacaksın. Gel, gel ve hakkını al."

Gözlerimi açıp ilk kez geldiğim yere baktım. Hakkım, benim hakkım. Umarım doğru bir karardır.

Kahverengi büyük kapının önünde bekliyordum. İçeriden gelen konuşma uğultularını dinliyordum.

Kapının iki yanında bekleyen ve ismim söylenince kapıyı açmak için bekleyen muhafızların iyice kapıya sindiğini ve şaşkınlıkla yüzüme bakıp ardından hemen gözlerini kaçırmasını anlayabiliyordum. Herhangi bir yere girince ateşin bana selam verir gibi eğilmesinden korkan insanların attığı bakışlarla aynıydı bakışları. Anlamıyorlardı, hayret ediyorlardı ve korkuyorlardı.

Kulaklarıma aşina bir ses geldi işte o konuşma anı gelmişti. Profesör Luther keskin ve sert bir sesle konuştu. Bense onu kapının arkasından görmeden diyeceklerine kulak kabarttım.

"Dokuz krallığın varisleri lütfen dikkatinizi bana verin."

İçeriden gelen uğultular biraz kesilse de halen devam ediyordu.

"Bugün aramıza yeni bir varis katılacak."

Ne uğultu, ne de fısıltı kaldı geriye. Sessizlik sürerken bir ses duyuldu. İnce olmayan hatta katı bir kızın sesiydi.

"Neden bahsediyorsun profesör. En küçük varis olan Su Krallığı'nın varisi bu yıl geldi. Başka krallık yok."

Başka krallık yoktu. Haklıydı benim krallığım yoktu. Krallığı olmayan varistim ben.

"Kayıp krallığın varisi burada ve artık bizlerle olacak."

Fısıldamalar duyuluyordu ama Profesör Luther hiç ara vermeden sözlerine devam etti.

"Ateş Krallığı'nın varisi bulundu. Biraz geç olsa da sizlerle eğitim görecek."

Hayret nidaları geliyordu.

"Normalde güçlerinizin geldiği yani 16 yaşında burada eğitimleriniz başlar ama bazı tersliklerden dolayı Ateş varisi iki yıl geç başlayacak. Onunla iyi anlaşmanız umuduyla."

Resmen titremeye başlayacaktım şimdi. Midem kasılıyordu. Hiç bilmediğim bir yerdeydim ve kesinlikle buradan gitmemek için kendimi zor tutuyordum. Nina'nın yanımda olmasını ve her şey iyi olacak demesini o kadar çok istiyordum ki bunun için her şeyi verebilirdim. Ama Nina gitmişti, bir daha gelmeyecekti ve onun sesini bir daha duyamayacaktım.

"Gel kızım, gel Perla Flame."

Adımın söylenmesiyle iyice gerildim. Muhafızlar büyük kahverengi kapıyı açınca bir an ayaklarımın yere yapıştığını zannettim. Heyecan mıydı beni bu hale getiren yoksa daha önce yapmadığım bir şeyi yapmanın korkusu muydu? Ayaklarımı zorlayarak büyük hatta büyükten daha büyük, dev gibi bir alana ilk adımımı attım. Burası sanki küçük bir sahne gibi diğerlerinden ayrı olarak iki basamak yüksekti. İlk gözüme çarpan Profesör Luther oldu. Bana güven veren bir ifadeyle bakıyordu. İkinci adımımı atınca etrafta asılı olan ve masalardaki mumlar efendisini görmüş gibi eğildiler. Etraftaki insanların sessizlikleri mumların eğilmesiyle kesildi ve yine kısık sesli fısıltılar duyuldu.

Kocaman bir solondu sanki burası. Kocaman iki tane masa vardı. Bazıları tek bazıları ise iki, üç kişilik gruplar halinde oturuyordu. Üçüncü adımımda bana garip gözlerle bakan varislere çevirdim gözlerimi. İlk gözüme çarpan kucağında yavru bir vaşak tutan ve kısık gözlerle beni izleyen kıza takıldı gözlerim. Fazlasıyla asil ve güzel görünüyordu. İkinci olarak sarı saçlı ve dik bakışlı biri, yeşil saçlı bir kız, beyaz saçları güzel bir topuzla bağlanmış ışık saçan bir kız, siyah gözleriyle uyumlu siyah saçlı biri ve gözlerinin her zerresine yayılmış sinir ve kin olan koyu kahve saçlı çocuk...

Cehennem Ateşinin VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin