BÖLÜM ON DOKUZ: Geçmişin Tozları

832 86 76
                                    

Nasılsınız güzel varislerim? 

Bugün cuma ve bölümümüz hazır, keyifli okumalar. Bol bol yorum yapmayı unutmayın.❤️‍🔥


Ellerimi hırsla saçlarıma geçirdiğimde artık gerçekten çaresiz olduğumu hissettim.

"Tahmini ne zamana kadar burada olurlar?" diye sorduğumda titrek çıkan sesim kendime lanet okumama sebep oldu.

"En geç kırk dakikaya," dediğinde başımı arkaya atıp gözlerimi kapattım.

Savaş Krallığı'nın muhteşem planının içine düşmüştük. Karanlık halk Toprak halkından kurtulacak, Savaş halkı ise bizden kurtulacaktı. Bir taşla iki kuş.

Keşke şuan tek başıma olsaydım. Keşke sizi bu bataklığa sürüklemeseydim.

"Ne kadarlar?" dedim bu sefer gözlerimi açarken.

"Çoklar kraliçem. Bizim, hepimizin en az beş katı kadarlar."

Aldığım nefes boğazımda kalırken "Tüm halkı toplayın o zaman, bugün öleceksek de onurumuzla ölelim," diye mırıldandım.

Askerler bile kabullenmiş gibi bakıyordu. Her şey bu sefer gerçekten bitiyordu. En azından şerefimizle ölmeliydik. Üstümüze gelen ordunun yarısını da yanımda götürmeden ölmek istemiyordum.

"Halkı sarayın önüne toplayın. Taht yeminini de savaş öncesi edeyim."

"Kraliçem," diye itiraz etmeye çalışan Archie anlamlı bir bakış attım.

Gerekirse kendimi feda edecektim ve durumda krallık başsız kalmamalıydı. Ben ölürsem tahta Archie geçmeli ve halkı başsız bırakmamalıydı.

"Emredersiniz," diye aynı anda başlarını yere eğdiklerinde. "Çok sürmesin on dakikaya aşağıda kılıçlarıyla toplansınlar," diyerek içeri girip kapıyı kapattım. Gözlerimi kapatıp sırtımı kapıya dayadım. Pişmandım. Pişmandım çünkü yok edilmeleri için onları uyandırmıştım. Uykuyu değil ölümü hak ettikleri için onları uyandırmıştım.

"Krallığın uyandığı halde rezilsin Perla," derken doğruldum. Büyük kıyafet dolabından erkek kıyafetlerinden birkaç parça bir şey alıp hızlıca giydim. Sırtıma da mavi işlemeli bir pelerin takıp saçlarımı sıkıca topladım.

"Erkek kıyafeti ile tahta çıkan ilk kraliçe olacağım," dedim kendimle dalga geçer gibi. Hep sıra dışı olmak zorundaydım sanırım.

Pencereden dışarı baktığımda zaten çoğunluğun toplandığını fark ettim. Onlar zaten birer asker gibi yetiştirilmişti. Emir bekleyen birer askerden farkları yoktu.

Kapıya yönelip kulpunu sıkıca kavradım. Derin bir nefes alıp dışarı adımlamaya başladım.

En alt kata inince İvan koşar adım yanıma geldi. Zırhlı asker kıyafetleri üstündeydi. Kınında kılıcı vardı ama o elinde bir kılıç daha tutuyordu.

Önümde eğilip elindeki kılıcı bana uzattı.

"Kraliçem bu kılıç siz küçükken babanız tarafından yapıldı. Kraliçe Elena için yapmıştı, siz kullansanız daha iyi olur diye düşündüm."

Serçe yutkunurken işlemeli güzel kılıcı ellerimin arasına aldım. Babamın anneme yaptığı kılıç. Ben anılardan kaçmaya çalışırken anılar teker teker önüme seriliyordu. Anneme yapılan kılıçla insan öldürecektim. Benim annem korkardı, minik bir hayvana bile zarar vermekten korkardı. O kimseye zarar veremezdi ama ben...

"Teşekkür ederim İvan," derken onun da yüzündeki acı ifade yüzüme bir tokat misali çarptı.

"Çıkalım dışarı kraliçem, halkımız güzel kraliçelerini bekliyor."

Cehennem Ateşinin VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin