2

45 9 21
                                    

Gökyüzünden yükselen ikinci bir ölüm sesiyle hızla yerimden kalktım "Dada... Hoş geldin!" ince ve uzun bedeniyle içeri süzüldü yavaş yavaş. Etrafımda bir tur dolandı, zehirli bir yılan gibi sol kulağımın en dip köşesinden "Hoş bulduk Eflin!" dedi. Vücudumun bütün parçası buz dolu bir kabın içine düşmüştü. Çelimsiz kollarını iki yana açmış, baygın gözlerini üstüme dikmişti "Sen... Sen..." söyleyecek yeni bir söz arıyor gibiydi. Sivri parmaklarıyla kollarımı tuttu ve beni küf kokan dolaba doğru itti "Hadi hazırlan bakalım. Sen partiye gideceksin, ben de biraz dinlenip güç toplayacağım!" geldiğimden beri evdeydi sanki, varlığını hissetsem de çok profesyonel davranmıştı. Onu uzun süredir görmediğim halde daha bir saat önce birlikteyiz gibi davranıyordu.

"Gitmek istemiyorum." bakışları üstümde baskı kuruyordu. Gitmem gerektiğini söylercesine bakıyordu. Askıdan aldığı ceketi elime tutuşturdu "Ne kaybedeceksin gitmekle?" elleri hâlâ tenime değiyordu "Üzgünüm Dada, ben ayak uyduramam ki onlara. Konuşmak isteyen bir sürü insan ve onların bitmek tükenmek bilmeyen yargılayıcı alaycı bakışları. Biliyorsun sevilen bir insan değilim. Şimdiye kadar yanlış bir şey söylerim diye konuşmaktan hep çekindim. İnsanlar konuşup güleceği hatta eğleneceği kişilerle arkadaş olmak ister." ceketi omzuma atmıştı, beni dinlemeye niyeti yoktu "Dada lütfen! Herkes bir şey soracak. Aynı gün içince tek tip soruya tekrar tekrar aynı cevabı vermek zorunda kalacağım! Bana acı!" kurumuş gibi sert ve soğuktan yanmış gibi ellerini boynumda gezdirdi "Sen insanlardan korkmuyorsun Eflin, onlarla konuşmaya çekinmiyorsun. Sen, sana söyleyecekleri bir şey vardır diye korkuyorsun. Geçmişle ilgili bir şey duyarsın diye. Seni tanıyan biri çıkar diye."

Bu sefer sağ tarafımda, söylediklerini iyice idrak etmem için kulağımın dibindeydi "Belki kaderin değişir Eflin. Bilemezsin!" bilemezdim. Kader?.. Ne yöne gitsem peşimden gelen sadık bir dosttu benim kaderim. Bu kadar iyi dost olmak zaten kaderin beni hiçe saymasına, kendi ne derse onun olmasına sebep oluyordu. Fazla samimiyetin getirdiği saygısızlık boyutuna ulaşmıştı kaderle olan ilişkim.

Doğduğumdan beri yaşadığımı sandığım eve göz gezdirdim "Ben, bu dört duvar arasında çürümeyi kendim mi seçtim Dada? İnsanlar bana bir şey yapmadı mı?" Cevabı bilmiyor olacaktı ki o da susmuştu. İnsanlara nefretim boşuna olabilir miydi? "Ben her şeyi unutmak istediğim için mi bu haldeyim?" sorularım yanıtsızdı. Ben merakımda ısrar etsem de Dada'nın cevap vermeye niyeti yoktu. Omzumda duran ceketin kollarını taktım ve çantamı tıpkı odaya gelirken yaptığım gibi çeke sürüte çıkışa kadar götürdüm "Hava soğuk, kırmızı fularını unutma!" fularımı peşimden fırlatmıştı. Gitmemi istiyordu bir şeylerin değişeceğine inanıyordu. Belki o da sıkılmıştı benimle birlikte bu harabede yaşamaktan. Fakat ben hiç bilmediğim insanlarla dolu, büyük bir salonun içinde geçecek, koca bir gece için hazır mıydım?

Tuşa bastığım anda telefon tekrar titremeye başlamıştı. Küçücük ekrandan okuyabildiğim kadarıyla farklı bir yabancı numara bizzat şahsıma özel davette bulunmuştu "Cidden telefon numarası bu kadar kolay mı dağılıyor?" içleri buz gibi olmuş botları ayağıma takarken hoşnutsuz bir şekilde söyleniyordum "Tamam gitmesine gideyim ama bu şekilde mi?" Sabahtan beri düşüyor, ıslanıyor ve çamurla kaplanıyordum. Uzun botlarımın bağcıkları dahi çamurdan görünmüyordu "En azından kıyafet..." lafımın bitmesine izin vermeden kapı, suratıma çarpılmıştı.

Merdivenleri yavaş yavaş iniyordum, çıt sesi gelmeyen apartmanda tek ses ayak seslerimdi. Dış kapıya yaklaştığım anda zemine çarpan sert yağmur damlaları, çığlıklarını bastırmadan yere düşüyor ve açık yaradan akan bir kan gibi süzülüp gidiyordu. Bugün, yağmur yağıyor dediğim an kar bastırıyordu. Kış geldi dediğim an yağmur yağıyordu. İki ayrı mevsimin bir güne sığdığını görmek gerçekten nadir bir şeymiş gibi görünüyordu.

SESSİZ GECEWhere stories live. Discover now