7

19 3 16
                                    

Bileğimi ele geçirmiş demir parçasından sonunda kurtulmuş olmanın rahatlığındaydım. Elimden geldiği kadar karşımda duran koyu kahve gözlerden uzak durmaya çalışıyordum "Asıl ben sizi dinliyorum Dedektif. Bu gece olanlar, şehrin tahliye edilmesi ve bütün bu esaret saçmalığı ne?" başı yerdeydi.

Parlak saçlarını eliyle geriye attı. İpek bir kumaş gibi parmak aralarından kayıp gitmişti "Birçok patlama oldu. Patlama esnasında ortaya çıkan gazdan dolayı... İnsanları delirten ve birbirlerine saldırmasına sebep olan bir tür hastalık ya da madde kullanımı diye düşünüyorum. Fakat hiçbir delil olmaması kafayı sıyırmış bir psikopatın şehre saldırdığını düşündürmeye başladı." her konuşmasında yüz mimikleri kendini ardına kadar belli ediyordu.

"Saldıran şey ne bir insan ne de hayvan! Gölgeler Dedektif. Sizin sesinize boyun eğen gölgeler. Bilimle, delille açıklanacak bir şey gibi gelmiyor bana." gözlerini bir kere kapatmış, üç saniye sonra geri açmıştı "Profesöre ne dedin Eflin?" elim, şakaklarıma doğru gitti "Kablolarla beynimi kızartmadan önce mi yoksa sonra mı? İkisinde de bir şey hatırlamıyorum Dedektif." kavisli kaşları birleşecek kadar çatılmış, gözlerinin üstünde düşmüştü "Beynini mi kızarttı?" kelime tasvirlerimden bir şey anlamadığı çok aşikardı "Neler olduğunu anlatın Dedektif. İnsanların birden garipleşmesi, herkesin delirmesi ya da sizin alnınızdaki şu yara..." derisi soyulmuştu, yarası hala taze ve kanlı duruyordu "Seni bulduğum yer. Patlama Eflin..." hatırlamamam imkânsız olacak bir şey mi söylemiştim de bu adam bana öyle bakmıştı.

Önümde parçalanan ceset, yanan insanlar, çığlıklar, üzerime akan sıcak kan ve patlama. Hatırladığım anda acı içinde buruştu yüzüm "Hepsi öldü." sert bir kumaşın sesini duyduğumda gözlerimi açmıştım "Öldüler mi bilinmiyor. Sadece bize sığınan, bilinci açık insanları çıkardık şehirden." arkası dönüktü. Başı geriye eğilmiş, gözleri yukarı bakıyordu "Bana neden bu kadar net bilgiler veriyorsun?" kollarını birbirine bağlamıştı "Çünkü Eflin sadece sen, olmayan bir ölümü bize anlattın. Sadece sen, o patlamada kalkıp karanlıkta gözden kayboldun." bunları söylediğim için suç üstüme kalmış olamazdı.

"Daha üniversiteden mezun olmayı bile becerememişken koskoca bir şehre göz dikeceğimi düşünmedin değil mi Dedektif?" ayakkabısının ucunu yere sürtüyordu. Bedeni hafif bir şekilde bana doğru eğildi ve eğildiği tarafa döndü "Aklından geçen her şeyi söylemekten vazgeç. Bildiğini unut, unuttuğunu sil. Olaya mantıklı bir açıklama gelmezse ayağa kalkacak halkı durdurmak için önlerine atacak bir kurban gerekebilir. Hedef sensin lakin o sen olmayacaksın! Gölge saçmalığını da sil aklından. Sadece patlamalardan biriydi." neden sormuyordu nasıl bildin olacakları, diye?

Kaç kere yaptığını saymak istemeyeceğim şekilde sağ elini bana uzatmıştı. Baş parmağındaki kaplana kaydı bakışlarım "Taşları, çok parlak." eli yumruk olmuş, parmakları kaybolmuştu "Ayağa kalkman gerekiyor." gözlerimi yüzükten çekmiş yere sabitlemiştim "Sen böyle bakarken ben hareket edemiyorum ki." söylediklerim üzerine dakika süren bir sessizlik yayılmıştı etrafa.

"Korkuyor musun benden?" parmakları tek tek açılmıştı "Ellerim titriyor, terliyorum, üşüyorum. Göğsümün içi karıncalanıyor. Eğer korkmak, kalbin ayaklanıp bedenimden kaçmaya çalışmasıysa evet Dedektif, senden korkuyorum!" hiç bilmediğim bir suç bana kalacak diye korkuyordum. Aklımı yitireceğimi hissetmek beni ölüme bir adım daha yakın kılıyordu. Kucağımda duran elime değmişti parmakları. Kolumu yukarı doğru çektiği anda ben de kalkmak zorunda kalmıştım. Elimi hızlı bir şekilde kendime doğru çektim "Sormam gereken şeyler olduğunu anladığını düşünüyorum. Fakat hepsine sıra gelmeden önce tek bir şey sorayım. Ne yapıyorsun Dedektif?" başı sabitti, gözleriyle etrafı süzdü "O deli adamın eline düşersen iyi olmaz. Buradan çıkacaksın." sadece benim mi böyle bir yere esir edildiğimi iddia ediyordu yani?

SESSİZ GECEWhere stories live. Discover now