**Güneşli Günler**

260 5 0
                                    

Merhaba,

Ben Feryal. Feryal Gündoğdu. Hayatın çoğu alanında cesur bir insan oldum. İlk bakışta pek çaktırmasam da en belirgin ikinci özelliğim bu. İlkini mi sordunuz? Onu en sona sakladım. "Daha kötü ne olabilir ki?", "Olacağı varsa zaten olur.", "Allah yardım eder ya!", "Öleceğiz zaten, eni sonu belli." gibi modern mottolarım sağ olsun. İnsan ilişkilerinde kaybetmekten ve saçma sapan işlere gözü kapalı atlamaktan genelde pek korkmam yani. İnsanları sevip bağlanmadığımdan ya da annemi babamı düşünmediğimden değil, yanlış anlamayın. Gitmek isteyeni tutamazsın sadece ve evlat işte atsan atılmaz tutsan tutulmaz işte.

Ego kasmıyorum, öyle değil. Biraz sabredin, hikayenin çoğunda hep birlikte bana ağlayacağız. Mendiller hazırlansın. Yok be o kadar da ağlamayın. Sonuçta ne demiş Orhan Veli, bizimki biraz da iş olsun diye ve serde de biraz gençlik var işte. Hormonlar tavan, bunlar hep ondan.

Neyse ne diyordum? Heh, genel olarak fena sayılmam yani "Ne olacaksa olsun be!" konularında. Bazen biraz elim titriyor, gözüm doluyor ama. Halledemeyeceğimiz şeyler değil onlar da. Oluyordur o kadarı da canım herkeste.

Ama birinden -şimdiye kadar bu başıma sadece bir kez geldi ama umuyorum ki son değil, son olmadığına inanmak zorundayım- hoşlandığım zaman. Asla ama asla cesur olamıyorum. Bu konu bende kilit. Bırak söylemeyi falan, bakamıyorum bile ya. Yok yani. Reddedilme korkusu mu denir, yoksa olası bir kalp kırıklığından kendini koruma iç güdüsü mü bilmiyorum? Ya da cevabı zaten biliyor olmak mı? Bile bile lades diyememek mi?

Günün sonunda elim göğsümde ben öyle kalakalıyorum. Herkes yoluna bakıyor, benim yüzüme bakan yok. Haykıramıyorum dağlara taşlara sevdiğimi, haykıramıyorum yüzüne gözüne aşkımı. Mesafeden değil, mesafeler bahane.

Baktım böyle olmuyor. Böyle olmayacak. Bize her sevdadan geriye bir şey kaldığı yok. Ben de bu sebeple Beşiktaş'ı sevmeye karar verdim. Görünene kanmayın, görünen çoğu zaman aldatır. Gerçek sebep bu. Hep buydu. İlk günden beri. Çünkü Beşiktaş'ta ruh var. Hem de taş gibi. Çarşı ile beraber bağırabiliyorsun mesela yağmurlu bir günde sevdiğini! Ya da ne bileyim daha az yağmurlu bir günde işini hiç sevmediğini, aileni hayal kırıklığını uğrattığını, sigarayı yine bırakamadığını, parasızlığın belini büktüğünü veya olmazın birine abayı yaktığını.

Ne bileyim Oğuzhan o topu o kaleye yollayamayınca sövebiliyorsun özgürce. Lan işte kale, işte ayağın, işte top. O Oğuzhan bazen gerçekten topu sokamayan Oğuzhan oluyor, bazen de Ali, Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma... Adını sen koy! Nasılsa ses çok yüksek, duyan yok.

İnsanlar anlayamıyor çoğu zaman. Şimdi bir de kadınların takım sevgisi şov oldu iyice. Ama olsun be. İnsanlar belki bilmiyor ama bize gerçekten sevdadan geriye bir Beşiktaş kaldı. Yarım kalan bütün sözleri aldık topladık biz de, hepsi Beşiktaş'a emanet. Doya doya bağırıyoruz çünkü babamızın yeri! Oradan devraldık.

Yani belki seni seviyorum diyemiyoruz ama işte;

"Aynalarda gördüğümsün, ağladığım, güldüğümsün!
Aynalarda gördüğümsün. Çözemezler kördüğümsün, seeeen!" diye bağır özgürce.

Sen bil sadece. Bağırabilmek çok güzel bir şey. Gerçek sevgilerin ve acıların sese ihtiyacı var galiba. Bir de kocaman bir ruha!

O zaman,

S İ Y A H !?

*

Güneşli Günler'e de bekleriz.

**Not : Hikayemiz yüksek dozda Oğuz Kaan Dilmen ve eser miktarda Gülce & Mete & Gökdeniz Dilmen içermektedir.

Gül İmparatorluğu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin