18. KAN VE KIRMIZI

328 25 4
                                    

Hayırlı ramazanlar^^

Keyifle,,

Neyse - Yangın

Göksel - Sen Orada Yoksun

18. KAN VE KIRMIZI

Ruhumun kabul edip, avuçlarına gömdüğü tarihim başımın ucunda kutsal bir kitap olarak bekliyordu. O kitabın yüzeyini her gördüğümde, titreyen bacaklarım birbirine asılarak ölüyordu. Ayak bileklerime dolanan prangaların soğuk yüzeyi, içimdeki ıstıraba çarpıp ruhumun güruhunu dinliyordu. Günahlarım boğazıma bir terazi gibi dolandığında, ruhumun avuçlarından bir alev yayılıyordu. Yayılan alev zihnimin sezgilerine aitti. Dudaklarımdan kopan her bir çığlık, o sezgilerin esiriydi; çığlıklar diğerlerinin kulaklarına birer ezgi olarak damlıyordu.

Boğazıma dayanan neşterin keskin kokusu henüz burnumdan silinmemişti. Ruhum bir fahişeydi. Kendisini kaptırdıkça zihnini deşen bir fahişeydi, göğüslerinden akan süt benim rahmime damlıyor ve oranın bir avuç süte gebe kalmasını sağlıyordu. Zihnime gömdüğüm tüm duygularım orada zikzak çizerken, kalbimin nabzı bacaklarımdan dökülerek yolu boyluyordu. Kaldırımın başındaki o kadının ağzında kekremsi bir tat vardı ve kalbinin nabzı ağzından kan olup oluk oluk akıyordu.

Zihnime çarpılan her bir prangada, boğazıma dayanan neşterin soğuk kokusunu hissedebiliyordum. O neşter ailemin avuçlarının arasındaydı ve acımasızca boğazıma saplamak üzere üstüme doğru yürüyorlardı. Bu sefer zamanın esirleri bana damlamıyordu çünkü ben artık zamanın esiri değildim. Ben zamandan ilaç bulamamış genç bir kadındım, ben saçları okşanamayacak kadar kısalmış olan bir kadındım. Artık zihnimin içine kurulan zaman parçacıkları beni yıkamazdı. Artık kimse bana meydan okuyamazdı.

Yutkundum, yutkunuşum henüz kuruluğu geçmemiş boğazımdan akarak ruhuma damladı. Boğazıma her yutkunuşum çarptığında orada bir dolu yumru oluşuyordu. Yumruyu her hissettiğimde burnumun kemerine gelen sızı, başımın dört bucağına yayılıyordu. O sızı, onu serbest bırakmadığım takdirde beni titreterek ağlatıyordu ve benim yapabilecek hiçbir şeyim kalmıyordu.

Göğsüm, içine bir dolu şey gömülmüşçesine kalkıp inerken, baktığım kişiden memnun olmak için ruhumu akıtıyordum. Zihnimden çıkan yankılar boğazıma yükseliyor, oradan başıma nüksediyordu. Her seferinde aynaya bakmaya korkum bu yüzdendi, oradakinden memnun olmamaktan korkuyordum. Ancak şimdi, gözlerimin dolaşabildiği tek yer saçlarımdı. Artık aynada gördüğüm kadını tanımıyordum. Çok başka bir kimliği vardı o aynadakinin. Öyle ki, o aynadaki kadın, kafasına estiği anda kendisini kuaföre atabiliyordu. Öyle ki o kadın, saçlarını artık okşanmayacak şekilde kısalana kadar kesebiliyordu, saçlarını kurban edebiliyordu. Öyle ki o kadın, göğsünden nükseden ıstırabı mezarlığın içine gömebilecek kadar cesaretliydi ancak herkesten çok korkaktı da. Zihni, onu ele geçirip yakacak diye çok korkuyordu.

Kulaklarımdan alevler yükseliyor gibi hissediyordum ama yine de yanımdaki kadının neşeli sesini duyabilmiştim. "Beğendiniz mi Aybeniz Hanım?" diye bir soru yöneltti sadece, ben ise kafası karışık bir şekilde önümdeki aynayı inceleyebiliyordum. Sorusu omzumu dikleştirmemi sağladı, sanki sorusuyla diken üzerine geçmiştim. Alt dudağımı yavaşça ıslattım. Kararsızdım fakat neden güzel olmasındı ki?

"Güzel," diyebildim sadece. Beğenip beğenmediğim hakkında en ufak bir yorum yapmadım. Aslında bu kapıdan ilk girişimde karşımdaki kadın bana karşı oldukça samimiydi, onu ilk kez görmeme rağmen zira burası benim her zaman geldiğim kuaförüm değildi. Ardından onla olan mesafem sayesinde saygı eklerine geçiş yapmış, benimle sohbet etmeye çalışmıştı fakat kısa ve soğuk cevaplar verdikten sonra sohbeti de bırakmıştı. Çünkü benim konuşacak hâlim yoktu, ona cevap vermek istemiyordum.

DÖVÜŞ OYUNU (+21)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin