24. KORKULARIN ADAPTE OLDUĞU YANGINLAR

210 15 338
                                    

Fazlasıyla uzun bir bölüm oldu. Satır arası yorumlarınıza ve oylarınıza çok değer veriyoruz, lütfen unutmayın. ^^

Model - Sarı Kurdeleler

Sena Şener - Porselen Kalbim

24. KORKULARIN ADAPTE OLDUĞU YANGINLAR

Parmak uçlarımdan sızıp yokluğa ve yoksulluğa karışan kaderim, bir gün son nefesini vererek ölecekti; biliyordum. Ancak ne kaderim istiyordu bunu ne de ben istiyordum, her defasında çakılıp kaldığım derin kuyular kadar keskindi bunu bilmek. Kaderim, benim parmak uçlarımdan dökülen ince bir oyundu esasında ve o oyunu çözebilmek yalnız bana mahsustu. O oyun, devasa bir oyundu; devasa oyunlar her zaman ince ayrıntısına kadar düşünülmek zorundaydı.

Bu hayata adımımı attığım ilk vakit hissetmiş olmalıydım aslında, ben hiçbir zaman tam anlamıyla yaşamaya adapte olamayacaktım. Zaten öyle de olmuştu, ben hiçbir zaman bu hayata tam anlamıyla adapte olamamıştım. Ruhum her defasında yenilmiş, her defasında kırılmış ve her defasında intihara sürüklemişti kendini. Buna rağmen toparlanmaya çalışmış, tutunacak bir dal aramış; dala ağır gelmişti acıları.

Çocukken oyunlar oynardım ancak oyunlarım tek kişilikti. Sadece ben vardım oyunlarımda. Bazen olduğum yerde zıplar, bazen aynanın karşısına geçip evcilik oynardım. Hem anne hem çocuk olurdum. Çünkü sadece ben vardım. Küçük de bir bebeğim vardı, biraz pisti ama ben çok seviyordum onu. İsmini de Zelinbal koymuştum. Aslında böyle bir isim yoktu, Zelin, teyzemin kızının ismiydi, bal da benim en sevdiğim yiyecekti. Bebeğimin kolunu sobayı yakarken azıcık ucundan yakmıştım ama neredeyse alevlere kurban gitmek üzereydi. Bir daha da o bebeğimle oynamamıştım çünkü ona yine zarar verebilirdim. O bebek benim o zamanlarda her şeyimdi, ona zarar vermemek için onu oyuna sokmamam gerekiyordu.

Şimdi de aynısını yapacaktım.

Zaman tersine dönüyordu. Yine dört yaşındaki o küçük kızdım. Abim okulda, babam işteydi; annemin nerede olduğu bile belli değildi. Oyun arkadaşım yoktu. Oyun arkadaşım olacakları da zarar görmemeleri için oyuna sokmuyordum. Yine aynını yapacaktım, oyun arkadaşım olmadığı için defalarca kez ağlayıp üzsem de kendimi hiç kimseyi oyunuma dâhil etmeyecektim. Hem de hiç kimseyi.

Göğsümün içine acılarım yine kendi avuçlarımdan dökülen çivilerle çakıldığında, sadece Pelin Amir'e bakakalmakla yetinebilmiştim. Zihnim delicesine yanıyorken hiçbir şey bana kendimi iyi hissetmiyordu. Sadece üç saat öncesine gönül rahatlığıyla dönebilirdim. Ancak öyle bir şeydi ki zaman hayatınızdan dahi feda etseniz, hiçbir şekilde geri dönmeyecekti.

Pelin Amir'in yüzünden hiçbir şey okuyamıyordum. Tüm düşünceleri kilitlenmiş gibiyi lâkin fazlasıyla düşünceli gözüküyordu. Bu hâline hak verdim. Sonuç olarak Mümtaz meselesi benim kendi şahsi meselem değildi, evet şahsi yanlarımız çok büyüktü ancak o her şeyden öte azılı bir teröristti. Bu hepimizin meselesiydi.

"Amir'im," diye mırıldandım buz gibi bir sesle. Celâl hâlâ birkaç santim ötemdeydi, aramızda pek bir mesafe yoktu ancak ben ondan uzaklaşmam gerektiğinin bilinciyle hızlıca birkaç adım geri çekildim ve doğruca yanından geçerek Pelin Amir'in yanına doğru adımlamaya başladım. Zihnim öylesine yanıyordu ki nereden çıkıp nereye gidebileceğimi kestiremiyordum.

"Bu herif ağır alay ediyor bizimle," dedi sert bir ses tonuyla. O bu cümleleri kurarken ben masanın öbür tarafına yanaşmıştım. Pelin Amir'in tam karşısındaydım. O ise bakışlarını masanın üstündeki nota dikmiş, öylece ona bakıyordu. Sanki üzerinde bir şey arıyor gibiydi.

DÖVÜŞ OYUNU (+21)Where stories live. Discover now