4.Bölüm

60 10 5
                                    


İtiraf etmem gerekirse belki bana ulaşır bir içki içer, eğleniriz diye hayal ettim. Hatta o kadar çok hayalini kurdum ki bir akşam heyecandan uykum bile kaçtı. Kendime hep boş hayallerin peşinden koşmamam gerektiğini öğütleyip durdum. Gerçekçi insanlara hep hayran olmuş ve onlardan biri olmaya çalışmıştım. Ancak insan rüyalarına söz geçiremiyordu, son bir aydır haftada en az bir kere Kim Jongin rüyalarımda oradan oraya koşuşturuyor, elimi tutup beni de koşturmacasına dahil ediyor bazen kollarına alıp dinlendiriyordu. En kötüsü de uyanınca başlıyordu, hele ki heyecandan uyanıp kalp çarpıntım uzun süre geçmeyince...

Uykumu alamadıkça, aksileşiyor ve mutsuzlaşıyordum. Elbette etrafımdaki insanlarda hayatımı tatsızlaştırmak konusunda ellerinden geleni yapıyordu. Ofisteki herkes o gece olanları öğrenmiş sonrasında dedikodu kazanlarında kaynatıp durmuşlardı. Sonunu biraz tatsız bulmuş olacaklar ki hepsi farklı şekilde değiştirmişti. Kimi o geceyi Jongin'le sonlandırdığımı söylüyor, kimisi de arada sırada takılmaya devam ettiğimizi iddia ediyordu. Will'i kıskandırmak için Jongin'i kullandığımı söyleyen de çoktu, Jongin'le gizli delicesine bir aşk yaşadığımızı ve o gece Jongin'nin artık dayanamayıp bizi ifşaladığını söyleyen de...

Hiçbiri umurumda değildi, öznesi olduğum dedikodular, arada sırada laf çarpmaları ya da yapılan imalar... Hepsine kulak tıkayabiliyordum. O geceden sonra benim için en büyük problem gerçeklerin yüzüme çarpılmasıydı. Yıllardır, kendimden sakladığım tüm doğruların yüzüme nanik yapmasıydı. Bunca yıldır, kendime söylediğim tüm yalanları görmekti. Kaçtığım, saklandığım duygularım, o geceden sonra suratıma çığlıklar atarak gerçekleri haykırdı. Meğer kalbim ait olduğu yere dönmek için taklalar atıyormuş, ben görmezden geliyormuşum. Yıllar, insanlar, mekanlar araya girse de lanet olası kalbime söz geçmiyormuş.

Bende bilmiyorum, hiç tanımadığım bir adamı nasıl bu kadar derinden sevdim. Bir kitapta okusam ya da filmde izlesem saçmalık deyip geçeceğim şeyin tam ortasına düşmüş, kıvrandıkça kıvranıyorum. Belki de maharet seven kalpte değil de sevdirendedir. Her şey ona dairdir.

"Kyungsoo yemeyeceksen alıyorum mandalinanı."

"Al Baekhyun" Tepsimi ona doğru ittirirken suratımı dikkatlice inceleyip, memnuniyetsiz olduğunu belirten bir ses çıkardı.

"Berbat görünüyorsun." Cevap vermek yerine kafamı sallamakla yetindim ancak o devam etti.

"Uyumuyor musun sen? Gözaltların korkunç derecede karardı, çok kilo da verdin son zamanlarda."

"İyiyim, iştahım yok sadece."

"Hasta gibi görünüyorsun. Hiç böyle görmedim seni." Mandalinayı ağzına tıkarken söylenmeye devam ediyordu.

"Sehun bakmıyor mu sana?"

"Bakıyor..."

"Kendine bile zor bakıyordur o." Dediğine kahkaha attığımda önce şaşkınlıkla kaşları havalandı sonra bana eşlik etti.

"Güzel gülüyorsun."

"Yalancı." Söylediğime kaşları çatıldı, işte yine başlıyorduk.

"Bir iltifatı kabul etmek senin için neden bu kadar zor? 'Teşekkür ederim Baekhyun, sende güzel gülüyorsun' ya da sadece 'Teşekkürler' de veya sadece gülümse!"

"Teşekkürler Baekhyun" Yapmacık bir gülümseme verdiğimde dudak büktü.

"İşte böyle yavaş yavaş öğreneceksin, küçük bir liseli gibi davranmayı bırakman lazım."

"Öğle molası bitmek üzere kahve almaya gitmeyecek misin sen?"

"Ahhhh!! Evetttt hemmeeen gidiyorummm" Apar topar masadan uzaklaşırken yanından geçenlere laf atmasına kendimi tutamayıp güldüm. Ofiste ilk tanıştığım kişilerden biriydi ancak hiç samimi olmamıştık. Ben işimi yapıyor gidiyordum, o ise önüne gelen herkese sataşıyor, ofis yemeklerinde herkesi eğlendiriyordu. Neşeliydi, dikkat çekiciydi. Herkes onu sever, yanında otursun isterdi. Güneş gibi bir adamdı, parıl parıl parlıyordu.

Time Clipping Cupid's Wings // kaisooWhere stories live. Discover now