2.7

496 37 42
                                    


Elbisemin mini eteğini hafifçe çekiştirerek bar taburesine geçtim. Kafam biraz iyiydi. Çok içmemiştim ama ne içtiğimi bilmemek azıcık güçsüz hissettiriyordu açıkçası. Diğer kızların seçimiydi. Kalabalığa ayak uydurmuştum işte...

Liverpool şampiyonluğunu ilan edeli birkaç gün oluyordu ve bu geceyi bir kulüpte kutlama yapmaya ayırmıştı takım. Ben de Trent'in davetlisi olarak gelmiştim ama Darwin'in gerici bakışları o kadar rahatsız hissettiriyordu ki izin isteyip ayrılmıştım aralarından. Uzak bir köşede bir süre kendimle baş başa kalsam iyi olacaktı. Sipariş ettiğim içecek önüme geldiğinde derince iç çekip pipeti dudaklarımın arasına götürdüm.

"Sıkıldın mı?"

Bu sırada yan tarafımdan Trent'in sesi yükseldi. Ona döndüm, omuz silktim. "Biraz."

"Gidelim mi?" diye sordu bu kez. "Eğlence bitti, dağıldı herkes."

Huysuzluk edip gecesini yarıda kesmek istemediğim için bu teklifini reddetsem de ısrarları sonucunda kendimi arabasında bulmuştum. Ben orada olmasaydım bu kadar erken ayrılmayacağını biliyordum. İçim rahat etsin diye kendisinin de sıkıldığını söylemişti ama hiç inandırıcı bir yalan değildi bu. Trent yine bildiğimiz gibiydi... Camı biraz indirip önümden hızla geçip giden yolu seyretmeye başladım ve bu esnada derin bir nefes aldım. Yan tarafımdan güldü.

"Darwin, değil mi?"

"Hm?"

Ona döndüğümde bir eli hâlâ direksiyondayken diğer elini uzatıp dağılan saçlarımı sevdi. "Darwin'i düşünüyorsun." dedi az önceki cümlesine ithafen. "Tüm gece gözü üzerindeydi."

O öyle söyleyince alt dudağım kendiliğinden hafifçe aşağı sarktı. "Benden iğreniyor gibi bakıyor... Kalbini kırdım."

"Ödeşmiş oldunuz." diye yanıtladı hiç beklemeden. "Kendini bu şekilde şartlarsan suçlu psikolojisinden arınamazsın, söylemiş olayım."

"Ama onu seviyorum."

Bir süre bekledikten sonra söylemiştim bunu. Seviyordum. Lanet olsun ki çok seviyordum ve bu geceki bakışları bana berbat hissettirmişti. Eskiden olsa yanıma gelip saçma sapan laflar ederdi. Şimdiyse tek kelime etmeden yalnızca bakışlarıyla eziyordu.

"Aynı mekanda Darwin'den uzak kalmaya hiç alışık değilim." diye devam ettim itirafıma. "Böyle etkinliklerde hep onun yanında olurdum."

Sessiz kaldı, ben de konuyu uzatmamayı seçtim. Oraya Darwin'le değil de Trent'le gittiğim için üzüldüğümü düşünmüş olabilirdi ki haklıydı. Kurduğum cümleden başka sonuç çıkaramıyordum... Son zamanlarda beynimi düşürmüş gibi hareket etmelerim beni bile yoruyordu açıkçası. Alkolün yaramadığını bile bile içmem de ayrı olaydı tabii ama her seferinde aynı hataya düşüp duruyordum. Yine cam tarafına dönüp yol boyunca partide yaşananları düşündüm.

Yanıma gelmek istiyor gibiydi fakat gelmiyordu. Yanına gitmek istiyordum ama gidemiyordum. Bu gece onunla asla eskisi gibi olamayacağımızı net bir şekilde gördüğüm için üzgündüm ve bu üzüntü midemi bulandırıyordu.

Araç durduğunda evimin önüne geldiğimizi anlayarak hareketlendim. Kemerimi çözüp dışarı çıktım. Bu sırada Trent de aracın etrafından dolaşarak yanıma ulaştı. "Böyle olma." dedi, saçlarını tek eliyle geriye yatırarak. "Gülümse, çok keyifsizsin."

Söylediği gibi gülümsemeye çalıştım ancak başarısız olunca yine dudaklarımın kenarları aşağı doğru kıvrıldı. Trent tek adımla aramızdaki mesafeyi kapattı öyle olunca.

"Seni üzgün görmek istemiyorum." dedi. İşaret parmağını çenemin altına götürüp başımı hafifçe kaldırdı ve bakışlarımızın buluşmasını sağladı. Yutkundum. Ben tepkisiz kalınca yüzüme doğru eğilip dudağımın kenarına bir öpücük bıraktı. "Tamam, tamam... Üzerine gitmeyeceğim. İçeri gir hadi, üşüyeceksin."

playinwitme | darwin núñezWhere stories live. Discover now