3.0

497 34 12
                                    


Yalnızca iki gün önce yanında uyandığım adama ulaşamıyor olmak can sıkıcıydı.

Darwin gitmişti.

Onu evinde bulamıyordum. Takıldığı mekanlarda yoktu. Kulübe uğramamıştı. Nerede olduğunu bilmemek beni çileden çıkardığı için -fotoğraf meselesini de konuşmalıydık tabii- Trent'in evinin yolunu tutmuştum lakin ondan da bir cevap alamamıştım. Darwin'in nereye gittiğini bilmiyordu. Ne yapacağımı kestiremez hâlde oradan ayrıldığımdaysa koridorda Harvey Elliott ile karşılaşmayı beklemiyordum. Ayaküstü sohbetimiz bana bu belirsizliğin kapılarını kapatmıştı neyse ki. Söylediğine göre Darwin Uruguay'a gitmişti.

ve elbette peşinden gidecektim.

Yanıma aldığım ufacık bir el çantasıyla turnikeden geçerken oldukça gergindim. Ülkesine dönecek kadar kötü mü hissediyordu yani? Birbirimize birtakım itiraflarda bulunmamızın ardından Darwin'i öpmeden hemen önce başka biriyle öpüştüğüm bir fotoğrafın ortaya çıkması bence de hoş değildi ama söyleyeceklerimi dinlemeliydi. Öfkesi buna engel oluyordu belki de... Nasıl hissettiğine, nasıl hissettiğimize dair bir fikrim yoktu. Çekip gitmesini kaldıramıyordum yalnızca.

Fakat bizi bitirmesine izin veremezdim. Uzun bir yolculuğun ardından aktarmasız uçuş bulamadığım için ağrıyan başımla havalimanından ayrılıp bir taksi çevirdim. Buraya daha önce de birçok kez geldiğim için Darwin'in adresini biliyordum. Taksi birkaç yıl evvel uğradığım evin önünde durduğunda hiç beklemeden bedenimi dışarı atıp bahçeden içeri daldım ve kapıya yürüdüm. Bu esnada arka bahçeden duyduğum sesler adımlarımı o tarafa yönlendirmemi sağlamıştı. Oraya geçtiğimdeyse ufak çaplı bir havuz partisiyle karşılaşmıştım.

Beni fark eden ilk kişi Lucas olmuştu ki zaten orada tanıdığım iki isimden biriydi. Lucas ve Darwin... Diğerlerinin hiçbiri tanıdık gelmiyordu.

"Gwen!" dedi, biraz şaşırmış bir ifadeyle. "Ne işin var burada?" Bana doğru gelip bedenimi kolları arasına çekti ve sarıldı. Ardından beklemeden saçlarıma saldırdı. Darwin'in Uruguay'daki yakın arkadaşlarındandı. Eh, hâliyle beni de tanıyordu ama onun İngiltere'ye küçük bir ziyaret gerçekleştirdiğini sanıyordum. Uruguay'a Darwin'le birlikte dönmüş olmalılardı. Tanımadığım diğer kişiler eğlencelerine devam ediyorken Lucas'ı saçlarımdan ayırmaya çalışıyordum.

"Uf, hâlâ aynısın, çekil!"

"Saçlarına az işkence etmedik." diye yanıtladı pislik bir tavırla. İkisinin birlik olup beni hayattan soğuttukları zamanlar aklıma düşünce bir tekme savurdum ama hedefi ıskalamıştım. O kahkaha atarken bakışlarım az ileride bizi izleyen Darwin'e ilişti.

Sessiz bir yıldırım düşmüştü sanki aramıza.

Öylece birbirimize bakıyorduk ki Lucas bunu fark ederek sahte bir öksürük takındı. "Gelsene." dedi Darwin'e ithafen. "Ne dikiliyorsun orada?"

Darwin tek kelime etmiyordu. Lucas'ın söylediklerinin ardından yine yüzünde mimik dahi oynamayınca bu defa ben sözü devraldım. "Darwin, biraz konuşabilir miyiz?" demiştim sessizce. Müzik yüzünden duyulmaması bile muhtemeldi ama Darwin hiçbir şey söylemeden bize doğru yürüyüp yanımdan geçip gittiğinde konuşmak için beni içeri çağırdığını düşünerek peşine takıldım.

Geniş cam kapıdan geçip içeri adımladık. Salonun ortasında son vermiştik bu serüvene. Darwin aniden durup arkasına döndüğünde ne yapacağımı bilemediğim için ben de frene basmak zorunda kalmıştım. Elimde ağırlık yapan çantayı hemen yanımda duran koltuğun üzerine bıraktım ve ona kaçamak bir bakış attım.

"Neden geldin?" diye sordu.

"Ben..."

"Lafı dolandırma, Gwen." dedi tekrar, düz bir sesle. "Neden buradasın?"

playinwitme | darwin núñezजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें