10 Kasım Travması

63 24 15
                                    

“Her şey fazla gerçekti. Rüya olduğuna emindim fakat çok gerçekti. Bir rüya bu kadar gerçek olabilir mi? Ve bir rüya anında bu kadar net hatırlanabilir mi?”

10 Kasım, Travma

Uyandım ve sonra hemen kalkıp hazırlanmaya başladım. Çünkü geç kalmıştım. İçimde berbat bir his vardı fakat şuan onu düşünemezdim. Belemir’e günaydın mesajı attığım gibi kendimi dışarıda buldum. İnternetim veya dakikam yoktu bu yüzden bir şey yazdıysa bile göremezdim. Sekizinci sınıftaydım ve o zamanlar kapalıydım. Hemen giyindim ve o d“Her şey fazla gerçekti. Rüya olduğuna emindim fakat çok gerçekti. Bir rüya bu kadar gerçek olabilir mi? Ve bir rüya anında bu kadar net hatırlanabilir mi?”

10 Kasım, Travma
önemler ders dahil hiçbir şekilde umursayacak psikolojim olmadığı için kafama göre birkaç defter ve devam ettiğim kitabı almıştım. Evden çıkıp otobüs durağına ilerlerlerken otobüsün birkaç dakika önce gittiğini hatırladım. Ayağımın ağrısını bırakıp yürümeye başladım. Okul yürüyerek yarım saatlik mesafedeydi. Ama ayağım kırıldıktan sonra tam iyileşmediği için ağrımaya devam ediyordu. O ağrıyı hissedebiliyorum. Uzun zaman geçse de hissediyordum. Zar zor gide gide sonunda okula gelmiştim. İlk ders görseldi. Hiç sevmezdim hocasını da dersini de. Okula gitmekten vazgeçip okulun hemen yanındaki parka geçtim. Şapkamı kafama tam oturttuktan sonra çantadan kitabı ve kalemleri alıp okumaya başladım. Çok az şey yapıyordum. Atacan’ı izlerdim, kitap okurdum, matematik, geometri ya da paragraf çözerdim.

Geometriyi çok sevdiğim için çoğu konusunu öğrenmiştim. Matematik çok hoşuma gittiği ve çözerken eğlendiğim için çözerdim. Paragrafta ise hem kitap okuyor gibi olurdum hem de güzel sözler bulurdum. Bazen de deneme çözerdim. Başka bir çabam olmazdı LGS sınavı için. Zaten okuldan sonra dershaneye giderdim. Hafta sonları da aynıydı. İlk önce okula gider ardından da dershaneye giderdim. Aslında gerçek amacım hep evden kaçmak olmuştu. İlk dersin bitiş zili çalınca kalemleri çantaya atıp kitabı elime aldım ve okula girdim. Büyük bir bahçesi vardı okulun.

Ben bahçenin kapısından geçtikten hemen sonra Atacan okulun kapısında belirmişti. Hafif bir tebessüm etmiştim... Hemen ardından da nefes nefese kalan Sibel vardı. Çok sık bu olayı tekrarladığım için aşağı inmişti. Tahmin etmişti geç kaldığımı. Gülümsememi farkettiğinde etrafına baktı. Ve biraz ilerisinde olan Atacan’ı gördü. Anında Sibel de gülümsedi.

Ortaokulun başından beri dostumdu Sibel. Hemen yanıma gelip sorularını sıralamaya başladı.

“Niye geç kaldın? Uyuya mı kaldın yoksa annenle mi kavga ettin yine? Hatta abin ya da baban mı?” Cevap vermiyordum. “Ya korkutmasana kızım beni. Ne oldu söylesene!” Sonunda konuşmaya başladım. “Sibel,” dedim e harfini uzatarak. “Bir sus kızım ya. Atacan gülüyor. Bir dur onu izleyeyim.” Bu cümlem ile dayak yemiştim. Haklıydı. “Elfida seni düşünüyorum burda başlatma Atacan’a!” Haklıydı. “Tamam be!” dedim. “Uyumuşum. Sabaha kadar kitap okudum. O yüzden sabah geç kalkasım geldi. Uykum vardı. Ne yapayım ya! Uyumayım mı?” Yüzüne baktım ters ters.

“Uyu Elfida uyu. Devamsızlığın da keşke senin gibi bol bol uyusa. Altıncı sınıfta birden zirveye çıkışın gibi uçtu gidiyor yemin ederim. Hiç mi sıkıntı etmiyorsun?” Ah Sibel’im ah... Ne saf salak şeydi.

Tekrar KarşılaştıkWhere stories live. Discover now