"Yüzün..." dedim tuhaf bir tınıyla. Kuzgun Vladimir gece kadar karanlık gözlerini gözlerimde gezdirerek "Ne oldu Ayda Sancaktar? Bu dünyada tek yaralı insanın sadece sen olduğunu mu sanıyordun?" dediğinde gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp açtım...
Yeni kitabımın ikinci bölümü ile karşınızdayım. MASKENİN ARDINDAKİ kitabım Mavi GRİ kadar sevileceğini ve okuduğunuzda Ayda ile birlikte kocaman bir aile olabileceğinize inancım tam. Umarım çıktığım bu güzel yolda hep birlikte kocaman bir aile olarak devam ederiz. Her neyse daha fazla uzatmadan sizi bu güzel bölüm ile baş başa bırakıyorum. İyi okumalar bebeklerim 💗
KÜÇÜK BİR NOT ; Hayatımın çok yoğun bir temposunun olduğu döneme girdim. Bir yandan çalışıyorum bir yandan da instagramda aktif olup her yere yetişmeye çalışıyorum. Bu süre zarfında vücudum çok yoruldu ve yorgun düştüm. Bu yüzden küçük bir sağlık sorunum var. Bu nedenle birkaç haftadır burayla ve kitaplarım için açtığım instagram sayfamla ilgilenemediğimin farkındayım. Ama en kısa zamanda toparlanıp tekrardan bomba gibi geri gelicem❤️
Hepinizi öpüyorum kocaman ❤️
İyi okumalar.
Zamanın açığa vurmadığı sır yoktur. - J. Racine
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
2. BÖLÜM
Çözülemeyen birçok dava, çözülemeyen birçok sır, çözülemeyen birçok cinayet vardı. Ve hepsinin tek bir ortak noktası vardı. Şaibeli bir şekilde kapatılıp hepsinin arşivi boylamasıydı. Ama ben, işte tam o anda Ayda Sancaktar olarak devreye giriyordum. Şaibeli bir şekilde üstü kapatılmış ve arşive atılmış bu davaları tekrardan inceleyip, aradan ne kadar yıl geçmiş olursa olsun suçlunun ceza alması için elimden geleni yapıyordum. İşimin, icra ettiğim mesleği hakkı ile yerine getiriyordum. Tabi hayatımı alt üst eden hastalığımla, kusurumla tüm bunları ne kadar yapabiliyorsam o kadar yapabiliyordum.
Elimdeki dosyayı bir kenara bırakıp asistanımın bana getirdiği çayımı elime aldım. Küçük bir yudum aldığım şekerli çay boğazımı yakıp öksürmeme neden olurken elimdeki çayı bir kenara bıraktım.
"Tuğçe!"
Çaydan dolayı yanan boğazıma inat öfkeyle bağırdım. "Tuğçe!" Benim ikinci defa bağırmam ile asistanımın telaşla odama girip korkuyla gözlerime baktığında titreyen elimdeki çayı ona uzattım. "Ben şekerli çay içmiyorum Tuğçe! Kaç yıldır benimle çalıyorsun! Öğrenemedin mi hâlâ!" Tuğçe titreyen elimden dolayı masanın üzerine dökülen çayı alıp hızla masanın üzerine damlayan çay lekelerini bir peçete yardımı ile temizledi. "Özür dilerim Ayda Hanım. Karıştırmışım." "Aklın nerde senin Tuğçe? Allah aşkına bir işi de doğru düzgün yap!"
"Sakin ol bağırma kıza."
Burcu elindeki dosyayı masamın üzerine sertçe koyup karşımdaki sandalyeye oturdu. "Tuğçe sen çıkabilirsin." Tuğçe korkuyla bana bakarken sıkıntıyla nefes alıp başımı salladım. "Tamam çık hadi."