"Yüzün..." dedim tuhaf bir tınıyla. Kuzgun Vladimir gece kadar karanlık gözlerini gözlerimde gezdirerek "Ne oldu Ayda Sancaktar? Bu dünyada tek yaralı insanın sadece sen olduğunu mu sanıyordun?" dediğinde gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp açtım...
Uzun bir aradan sonra yine sizlerle beraberim. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Hepinize iyi okumalar 🤍
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
34. BÖLÜM
“Sabahın erken saatlerinde Danıştay Başkanı Gediz Ulusoy ve tanınmış bir avukat olan Turan Sancaktar'ın evine ve bürosuna operasyon düzenlenildi.”
Haber spikerinin söyledikleri ile sıkıntıyla nefes alıp haberin devamını izlemeye devam ettim.
“Düzenlenen operasyonun içeriği hâlâ gizliliğini korurken Danıştay Başkanı Gediz Ulusoy görevinden alındı ve Turan Sancaktar'ın ofisi kapatıldı.”
Televizyonun ekranı kapanırken Kuzgun elindeki kumandayı sehpanın üzerine koyup yanıma oturdu. “Saat gecenin on ikisi oldu. Uyumayacak mısın?” Omuz silkip “Uykum yok…” dediğimde Kuzgun sıkıntıyla nefes alıp dirseklerini dizlerine yasladı ve başını ellerinin arasına aldı.
“Düşündüm… Bu bebeği ne kadar hak edip etmediğimizi düşündüm.”
Söylediği şeyle şaşkınca dönüp ona baktığımda Kuzgun elleriyle başını sıkıp sadece yere bakıyordu. Gözlerime bakmıyordu. Bakamıyordu.
“Sen haklıydın Ayda. Biz bu masum bebeği hak etmiyoruz.”
Cümlenin devamını korkuyla beklerken Kuzgun yere bakmaya devam ederek elleriyle de başını sıkmaya devam etti “Aldırabilirsin… O masum bebeği bizden kurtarmak için ne yapman gerekiyorsa yapabilirsin.” Söyledikleri ile boğazımdan küçük bir hıçkırık kaçtığında ağlamamak için dudaklarımı ısırdım. “Sabah randevu alırım.” Dudaklarımın arasından titreyerek çıkan cümle ile Kuzgun hızla oturduğu yerden kalktı ve gözlerimin içine bakmadan salondan çıkıp gitti. Ben arkasından ağlayarak baktığımda Kuzgun antreden siyah ceketini alıp dış kapıyı açtı ve ardından kapıyı sertçe çekip dışarıya çıktı. Ben kocaman salonun ortasında tek başıma ağlarken Kuzgun dışarıda tek başına benden daha kötü bir haldeydi.
Ağlayarak oturduğum yerden kalkıp yavaşça salondan çıktım ve dış kapıyı açıp dışarıya baktım. Kuzgun kapının önünde değildi. Bahçede de değildi. Muhtemelen şu an ne bu eve ne de bu dünyaya sığabiliyordu. Çıplak ayaklarımı bir adım dışarıya çıkarıp buz gibi soğuk havada üzerimdeki ince beyaz gecelik ile dışarıya çıktım. Kapıyı çekip çıkmadan önce anahtarımı elime alıp avuç içime sıkıştırdım. Ardından bahçeden geçip kaldığım sitenin sokağına çıktım. O anda Kuzgun'u dışarıda park halinde duran arabasının hemen yanında sigara içerken gördüm ve hâlâ başını eğmiş yere bakıyordu.
“Kuzgun…”
Dudaklarımın arasından dökülen ismiyle kara gözleri gözlerime kaydığında çıplak ayaklarımı yere basarak ona doğru yürüdüm. Kuzgun'un kara gözleri gözlerime sabitlenmiş ama kaşları öfkeyle çatılmıştı.