2< Bölüm

18 4 1
                                    

Mahir sahile indi ve saatlerce Denizi izledi. Ayın tepeye çıkmasını bekledi. İlkay ise mutluydu kesin Mektubumu almış ve şu an gülümsüyordur diye düşünüyordu. Kapı çaldı, İlkay koltuktan kalkıp kapıyı açtığında karşısında ağızları kulaklarında olan Sinan ve Sevim vardı: "ne bu hal?" Diye sormadan edemedi İlkay: "sana bi haberimiz var" yanıtını verdi Sinan. İçeriye adım atıp kapıyı kapatıllar. İlkay merakla bakıyordu ikisine, Sevim ve Sinan gülüşerek bakışıyordu: "bana birbirinize bakışınızı göstermek için mi geldiniz?" Sinan gözlerini devirdi Sevim ise İlkaya döndü: "Biz bişey yaptık" İlkay iyice meraklanmıştı: "cımbız la mı alacağım lafları ağzınızdan?" İyice sıkılmıştı İlkay: "ilkay ne bu gerginlik?"
"Biz evleniyoruz" İlkayın gözleri fal taşı gibi açılmıştı: "Ne?!" Sevim sevinçten göklere uçarken İlkay çok şaşkındı, Sarılarak ikisini de bu aldıkları karar için kutladı.

"Peki bu kararınızda eminmisiniz?" Diye sordu ciddileşerek ve ekledi: "bu yolun dönüşü olmaz, gidişide çok engebeli iyi düşündünüz mü?" Sevim İlkayın ellerini tutu: "biz herşeyi göze aldık" kendinden emin bir şekilde yanıtlamıştı bu Soruyu Sevim. İlkayın ilk Oda ve Sıra Arkadaşı Sevim evlenecekti. İlkay çok mutluydu onun adına, Sinana döndü: "Sinan peki sen? Bu karar duygusal alınabilecek bi karar değil bir anlık verilecek bir kararda değil" Sinan gülümsedi: "seni altı beni değiştiren kızı beş yıldır tanıyorum" dedi ve ekledi: "elbette birbirimizi yüzde yüz tanımıyoruz bu mümkün değil ama tanıya tanıya her gün yeni bir sayfa ekleye ekleye yürüyeceğiz bu yolu" İlkay gözleri dolu dolu dinlemişti Sinanı, kendini tutamayıp ikisine birden sarıldı...

Aralık 2002: Karlı havada İlkay ve Sinan kantinde oturmuş çay kavgası yapıyordu: "Sinan mızıkçılık yapma ne anlaşmıştık, bir gün sen bir gün ben" Sinan inatla kabul etmiyordu: "benim iki kere arka arkaya ısmarladığım günler de oldu" İlkay sıkılmıştı: "Sinan yemin ederim çayı gününde almazsan var ya Sinava çalıştırmam seni" Sinanın gözleri fal taşı gibi açılmıştı: "İnsafsız!" Tam ekleyecekken birden Sevim Selam diyerek İlkayın yanına oturmuştu. Sinanın birden susması İlkayın gözünden kaçmamıştı: "iyi ya daha çay ısmarlamamışsınız" İlkay arkadına yaslandı: "Sinan beyler bugün günü olmasına rağmen çayı" derken birden Sinan lafını kesti: "Çayı nasıl içersin?" Diye sordu Sevime: "Şekerli" Sinan hiç bir kelime etmeden kalktı çayı almaya.

2008: İlkay aklına Sinan ve Sevimin tanıştığı günü getirerek biraz daha duygulanmıştı. Eli ile gözlerini silerek geri çekildi: "Mahirden var mı bi haber?" Konuyu değiştirdi: "evet evet gidin okuyun dolapta asılı" Sinan mutfağa giderken Sevim İlkayın kulağına yaklaşır: "sen Mahir ile düşünmezmisim?" Diye fısıldadı. Ilkay Sevime döndü: "bilmiyorum..." dedi İlkay buruk bir Sesle ve ekledi: "daha erken bunu düşünmek için. Ne zaman tekrar buluşuruz beli değil" Sevim geri çekildi yüzü düşmüştü. "Sen beni boşver, eğer nikah şahidin ben olmazsam bozuşuruz sen onu düşün" tatlı bir gülümsemeyle yumuşatmıştı ortamı İlkay: "ayıp sana tabi sen olacaksın" dedi Sevim. Sinan mutfaktan seslendi: "İlkay sen bugün gönderdin mi mektup?"
"Tabi gönderdim"
"E hadi o zaman telefon kulübesine gidelim, belki evde yakalarız"
"İyi hadi" İlkay yün ceketini aldı ve birlikte çıktılar.

Hava kararmıştı, Yağmur bulutları kapatmıştı gökyüzünü. İlkay Sevim ve sinan varmıştı telefon kulübesine. İlkay ezbere bildiği numaraların kuşuna bastıktan sonra telefonu kaldırmaya cesaret edemedi. "Sinan sen konuş" telefonu Sinana uzattı: "kızım konuş işte" İlkay heyecanlanmıştı kaşlarını kaldırdı: "olmaz! Ya annesi açarsa ne derim ben" Sevim kafasını sallayarak hak vermişti İlkay'a. Sinan alay ederek aldı telefonu İlkayın elinden ve önüne geçti: "cesaret timsali İlkay'a bak sen"
"Sen bununla evlenmek istediğine eminmisin?"
Gülüştüler.

Telefon üçüncü çalışta açılmıştı: "alo?"
"Merhaba ben Mahirin arkadaşı Sinan, Mahir ile görüşebilirmiyim?" İlkay kafasını Telefona yaslamış Sinanla birlikte dinliyordu. Telefonun diğer ucunda konuşan kişi Mahirin küçük kardeşi Mert'di: "Abim şu an" derken birden Meliha hanım sert bir tepki verdi: "Kiminle konuşuyorsun sen!" Sinan ve İlkay birbirine baktı: "Ver şunu!" Diyerek aldı Meliha hanım Mertin elinden telefonu: "Kimsin Sen!"
"Efendim ben Mahirin arkadaşı S-Sinan" Sinan kekeleyerek yanıt verdi: "Mahir evde yok!" Sinan telefonu kulağından çekmişti, Meliha hanım o kadar sesli konuşuyordu ki telefondan iki adım uzak duran Sevim bile net duyuyordu sesleri. "Birdaha arayıp rahatsız etmeyin oğlumu!" Sinanın bişey demesine izin vermeden kapattı telefonu, Sinan telefonu yerine yerleştirip Kızlara döndü, "Allah kadına bi ses vermiş" İlkay şaşkındı Mahir annesinin  sert bir kadın olduğunu anlatırdı ama böyle beklemiyordu: "İlkay konuşsaydı herhalde kurşunlardı kızı" Sevim böyle bir tavrı hayal bile etmemişti.

Meliha hanım Merti kenara çekti: "abine sakın söyleme" Mert kaşlarını çattı: "neden?"
"Soru sorma dediğimi yap!" Meliha hanım çok gergindi. Mahirin ne mektuptan ne de aramalardan haberi olsun istemiyordu. Meliha hanım herkesi eve toplamıştı. Mahirin,Nenesi,Teyzesi,Halası ve Yengesi hepsi oturmuş evde Mahiri bekliyordu. Zil çaldı, Meliha hanım kapıyı açtığında karşısında Mahir duruyordu: "oğlum seninle konuşmamız gerek"

Yıllanmış MektupWhere stories live. Discover now