11< bölüm

10 2 0
                                    

"Sen?" İlkay kaşlarını çattı: "ben ne?"
"Sen ne yaptın?" İlkay tekrar Denize döndü: "ben" dedi ve gülümsedi: "avukat oldum" Mahir gururla izledi İlkayı. "Sen nerde kalıyorsun?" İlkay doğruldu: "biz Nevzat ile birlikte geldik"
"Nevzat mı?" Mahir şaşkınlığını gizleyemedi: "Savcı oldu o da. Davası vardı eşlik etti bana" Mahir kafasını anladım dercesine aşağı ve yukarı salladı. Saat 22:45 geçiyordu İlkay ayaklandı. "İyi akşamların olsun ben yavaştan kaçayım"
"Bırakabilirim seni"
"Yok sağol"
"İyi geceler İlkay..."
Ilkay arkasını dönmüş Mahirin yanından ayrılırken beş adım sonra arkasını döndü ve Mahire baktı. O an Mahir Üniversite yılındaki 17 yaşındaki İlkayı gördü, ve gülümsedi. Yıllar sonra ilk defa bu kadar içten gülüyordu. İlkay gözden kaybolana kadar izledi onu. Daha sonra kendisi de evine gitti.

Gülten ve Sonay uyuyordu. Sesizce odaya girdi giysi dolabından orta boy bir kutu çıkardı. Salona gitti ve koltuğa oturdu. Kutudan bir Mektup çıkardı:

"Sensizliğin ertesindeyim,
Özlemek nedir bilirmisin?
İçimde senin Sevginle oluşan Zeytin ağcının tüm Zeytinleri koparılmış gibi hissediyorum, seni içimden koparmışlar gibi yani,
Ben yinede sen kokulu gecelere sığınıyorum ilk'ayın gölgesinde buluyorum kendimi"

Mahir İlkaya yazdığı mektuplardan birini eline aldı. Okurken aynı duyguları hisseti. Bu mektubu aralarında Şehirler varken yazmıştı şimdi ise sadece Sokaklar vardı ama sadece Sokaklarla sınırlı değildi Aile ve Sorumluluklar da Sokakların arasındaydı. "Büyüyünce ne olmak istersin" sorusuna büyük hayallerle yanıt vermek yerine çaresizce "büyüyünce Çocuk olmak isterim" diyebiliyordu sadece Mahir en azından küçükken sorumlulukları omuzlanmak zorunda değildim diye düşünüyordu dizim kanasa biri koşardı şimdi yere düşsem beni satacak insanlar dizilirdi karşıma diyordu kendince. Düşünceleri Radyoda çalan "Sevda Değilİ" Türküsüyle dağılmıştı.

İlkay ise sekiz yıl önce ona anlamsız gelen gökyüzünü izliyordu. Gökyüzü Maviye bürünen rengini Koyu Maviye teslim etmişti, o sırada Radyoda çalan şarkının sözleri Ruhuna işliyordu.

"Eğil salkım, söğüt eğil
Bu benimki sevda değil
Eğil yağmur, rüzgar eğil
Bu benimki sevda değil"

Mahir tekrar etti türkünün sözlerini: "bu benimki Sevda değil...." Tekrar Mektubuna döndü.

İlkay ise Pencere aralığından esen yel ile yüzleşiyordu. "Rüzgar eğil" diye tekrar etti Türkünün sözünü. Mersinde ilk gecesini böyle geçirmişti İlkay.

Sabahın köründe kapı çaldı. Sevim irkilerek uyandığında Sinanı dürttü: "sinan biri kapıda" Sinan gözlerini yarım açarak pencereden dışarı baktı: "ne kapısı ya daha hava aymamış" diyerek ortamı yumuşatmaya çalışırken tekrar sert bir şekilde çalındı kapı. Sinan doğruldu ve gözlüklerini taktı: "sen beni burda bekle" diye ikaz etti Sevimi ve kapıyı açtı. Karşısında polis memurları duruyordu: "buyrun memur bey" Sevim Memur bey kelimesini duyunca kalktı yatağından ve Sinanın yanına ışınlanırcasına gitti. "Sinan Uyar sen misin?"
"Buyrun benim" Sevim suskunluğunu koruyamadı: "bir durum mu var memur bey?"
"Var, bizimle karakola kadar geleceksiniz" Sevimin gözleri fal taşı gibi açıldı: "ne? Ne karakolu ne gerekçeyle?" ve tepkisini saklayamadı, bir polis kapıda İki gence bilgi verirken diğer polis evde göz gezdiriyordu: "karakolda öğrenirsiniz"

2005 Ekim ayı: okul çıkışı Sevim ve İlkay eve yürürken ara sokakta bir Adamın bıçakla bir kadına saldırdığını görmüş hemen yanlarına koşmuşlardı. İlkay adamın elindeki bıçağı arkadan üstüne atlayarak yere düşürmesini sağlarken Sevim kadını duvardan uzaklaştırmıştı. Adam sırtındaki İlkay ile debelenirken İlkay adamın sırtından yere attı kendini. Adam sinirli bakışlarını İlkaya çevirdiğinde Mahir ve Sinan sokağın diğer ucundan gelirken yerde olan İlkayı gördüler: "Sen kimsin be!"
Adam İlkayın yerde duran bıçağa baktığını görünce bıçağı yerden almış ona doğrultuyordu. O an İlkayın kalbi boğazında atıyordu. Bıçaklanacağından çok emindi bıçaklanmadan bıçaklanacağı yer çok ağrıyordu. Adam bıçağı bilinçsizce sallarken sol yanağına yediği beklenmedik bir yumruk ile sağ duvara doğru yalpaladı. Mahirin yerde oturan İlkayı kaldırdı ve adam kendine gelmeden koşmaya başladılar, önlerinde Sevim ve Sinan koşuyordu. Sokaktan uzaklaştıktan sonra evin sokağında durup soluklandılar: "yer çok rahattı herhalde" laf attı Mahir İlkay'a, İlkay çatık kaşlarıyla döndü Mahir'e: "Ne saçmalıyorsun sen yine?"
"Ben kaldırmasam hiç kalkmaya niyetin yoktu" İlkay gözlerini devirdi Mahir ise muzip bir tebessüm bırakmıştı. "Onu bırakın da ne işiniz vardı sizin orda?" Sinan ciddi bir ses tonuyla sormuştu: "kadının yardıma ihtiyacı vardı" yumuşatmaya çalıştı Sevim olayı: "Kızım size mi kaldı! Polisi arayın" İlkay sinirlerine hakim olamadı: "Aynen Sinan çok mantıklı biz polisi arayana kadar Adam kadını doğramış olurdu Polis de kadının cesedini toplardı artık!"
"İlkay o açıdan demiyorum. Kendi güvenliğinizi sağlamadan başkalarının güvenliğini sağlayamazsınız. Adam üçünüzü birden doğrasa daha mı iyi olacaktı" Sinan çok haklıydı. İlkay o sinirle hak verdiğini belli etmek istemedi. Olayın böyle kapandığını düşünüp evde yatakları kurarken kapının çalmasıyla ortamda bir gerginlik olmuştu. Mahir kapıyı açtığında dört Polis memuru kapıda duruyordu: "buyrun memur bey"
"İlkay Gültekin hanginiz?"
"Benim"
"Bizimle karakola kadar geleceksin" Sevim korkuyla İlkayın koluna sarılırken Mahir ise endişeli bir şekilde izliyordu İlkayı: "nedenini öğrenebilirmiyiz?" Sevim merakına engel olamamıştı: "Karakola gidince öğrenirsiniz" Polis memurunun soğuk sesi Gençleri korkutmuyor değildi ama her biri korkularını göstermeyecek kadar güçlü duruyordu.

Yıllanmış MektupWhere stories live. Discover now