10<bölüm

11 3 0
                                    

Mahir tekrar İlkayın gözlerine baktı: "ben gidiyorum iyi bak kendine" Mahir İlkayın yanından ayrılıp Kızı ve Yol arkadaşının yanına gitti. İlkay ise kendi kendine mırıldandı: "gelmediğin biryerden nasıl gidebilirsin ki?" Yarım saat Nevzatı bekledi, yanakları kıp kırmızı olmuştu Haycandan. Nevzat yanına geldiğinde geceydi: "kusura bakma ya doktorla biraz uzun sürdü konuşmamız"
"Sorun değil"
"Her şey yolunda mı?"
"Evet ne oldu ki?"
"Yanakların kızarmış"
"Buranın havası bayağı sıcakmış" diyerek geçiştirmeye çalıştı, Nevzat İlkay'ın ona anlatmak istemediğini fark edince üstelemedi.
Kalacakları yere giderken ikiside hiç konuşmadılar. Sesiz sesiz sokakları yürüdüler.

Mahir Gülteni ve Sonayı eve bırakır bırakmaz Babası ve Kardeşinin yanına gitti. Mertin sorgusu bitmiş nezarethanede tutuluyordu. Babası Karakolun önünde uyukluyordu. Mahir yanına oturdu başı yere eğilmesin diye omzunu babasının başının altına sabitledi. Bu ailede onu bir tek Anlayan Babası vardı, çok muhabbet edemeseler de babası onun bir bakışından anlardı onu.

İlkay biraz dinlendikten sonra dün ona verilen Karakolun adresine gitti. İki kere yolunu kaybettikten sonra pes edip taksiye atladı. 25 dakika süren yolun sonunda karakolun önünde Mahir ve Babası demli bir çay içiyordu. Mahir İlkayı görünce duraksadı, Babası ise Mahirin baktığı yere bakmak için döndü, İlkay'ı görür görmez ayağa kalktı. İlkay ise şaşkın şaşkın ikisine bakıyordur. Mahirin Babası İlkay'ın yanına yürüdü: "Kızım hoşgeldin. Beni kırmayıp bu davayı üstlendiğin için sana çok teşekkür ederim" dedi samimi bir şekilde,

İlkay Mahirin Babasını hatırlıyordu 2005'i 2006'ya bağlayan yıl sonu Mahirin Babası Mahiri görmeye Ankaraya gelmişti. Yine eğlenceli etkinlikler arasında Mahirin Babası Çiğköfte yapmıştı, İlkay ile Mahirin ilişkisini biliyordu. İlkay yıllar sonra ondan böyle bir karşılama beklememişti çok şaşkındı, Elini öpmek için eğilmeye kalktığında Mahirin Babası Kızı engelleyerek sarıldı. Yaşlı adamın gözleri dolmuştu, biliyordu Çocukların hayatlarının Mahvolduğunu ve zamanı gelince hesap soracaklarını biliyordu. İlkay karşılık verdi. Ayrıldıktan sonra birlikte banka oturdular. hal hatır sorduktan sonra Mahirin Babası ayaklandı: "ben Merte bakayım" dedi ve uzaklaştı gençlerin yanından. İlkay ve Mahir Bankta baş başa kalmışlardı: "Evlenmişsin" diye mırıldandı İlkay, Mahir İlkaya döndü: "evlendim" diye tekrar edebildi sadece. "Sahile indin mi?" Mahirin yüzünde buruk bir tebessüm belirdi: "gittim" İlkay başını Mahire çevirdi ve gülümsedi.

Mahirin babası geldi: "Kızım gel Merti seninle tanıştırayım" İlkay ve Mahir aynı anda ayaklandı. Karakola girdiklerinde İlkay Mertin yanına girdi, Mert İlkayı görür görmez ben bişey yapmadım kelimesini tekrarlayıp durdu. İlkay onunla biraz Sohbet ettikten sonra Rahatladı ve her şeyi olduğu gibi anlattı: "arkadaşlarım sınav sorularını çaldılar öğretmen yakalayınca çantama attılar"
Mert bunu sorgu odasında İlkay ile paylaşırken Komiser Kamera kayıtlarından Mertin suçlu olmadığını ortaya çıkardı. Memur içeri girdi ve Gözaltı işleminin bittiğine dair bilgi verdi.

Mahir ve Babası kapı önünde beklerken Gülten yanlarına geldi: "Gülten hayırdır her şey yolunda değil mi" Mahir Gülteni Sorgularken İlkay sorgu odasından çıktı ve konuşmalara şahit oldu: "yok yok ben sizi merak ettim. Sonay iyi merak ettme Annene bıraktım" İlkay Sonay ismini duyunca kaşlarını çattı ve Mahire baktı. Gültenin nereye baktığını görmek için arkasını dönen Mahir İlkay ile göz göze gelince geri adım attı. Nasıl yani Mahirin bir çocuğu mu olmuştu? Adını da Sonay mı koymuştu? Bunu gerçekten yapmışmıydı? İlkay bakışlarıyla sorularını diziyordu. Bakışlarını Mahirin gözlerinden ayırdı ve Mahirin Babasına döndü: "Merti birazdan serbest bırakacaklar" Mahirin babası İlkaya teşekkür etti ve Mertin yanına gitti, İlkay ise Gültene selam verdi ve yanlarından ayrıldı. Mahir sadece ardından baktı yanına gitmekle gitmemek arasındaydı ama gitse ne değişecekti ki? Gülten Kızın kim olduğunu bilmesede Mahirin bakışlarından tahmin ediyordu ama nasıl soracağını bilmiyordu bu yüzden Mahirin anlatmasını bekledi.

Merti eve getirdiklerinde Meliha hanım başına yazmasını bağlamış ağıtlar yakıyordu. Merti görür görmez sarıldı Küçük oğluna. Mahirin babası sinirliydi: "daha çok ağıt yakacağız beraber" Meliha hanım çatık kaşlarıyla ayrıldı oğlundan: "Ne saçmalıyorsun sen?"
"Merti kim kurtardı biliyormusun? Senin oğluna ailesi ve Sevdiği arasında seçim yaptırdığın Kız var ya hayatını mahvettiğin o kurtardı oğlunu!" Mahir Gültene baktı onun bu konuşmalara şahit olması içine sinmiyordu, bunu bakışlarıyla da belli ediyordu. Ama Gülten Mahire sıkıntı yok dercesine baktı. "Yılan! Bırakmadı oğlumun peşini" Mahir bu lafları kaldıramadı en sonunda oturduğu yerden kalktı ve annesinin karşısına dikildi: "sen niye hemcinsine bu kadar düşmansın? Hayır bu kız sana ne yaptı anne! Ne bu nefretin? Benim peşimden koşan o değil onun peşinden koşan benim!"
Mahir sustu koltukta yatan Kızını kucakladı Gültenin elinden tuttu ve kapıya yeltendi: "Yazıklar olsun sana! El kızı için bana ettiğin lafa bak" Mahir sinirden gülümsedi sadece ve çıktılar evden.

İlkay hayatında ilk defa Denizle karşı karşıyaydı. Şiirlerden ve Şarkılardan çok daha güzeldi. Saatlerce izledi denizi, sesiz sesiz dertleşti sanki Denizle. Gelip giden dalgalar onu da götürüyordu sanki. Sol tarafına döndüğünde 17 yaşındaki İlkay ile 18 yaşındaki Mahiri gördü, İlkay başını Mahirin omzuna yaslamış birlikte Denizi izliyorlardı. Bu onların kurduğu bir hayaldi. Derin bir Nefes aldı ve tekrar Denize döndü. Güneş yavaş yavaş Denizin arkasına saklanıyordur.

"İlkaydı değilmi o?"
"Nerden anladın?"
"Sayende yüzü tanıdık" gülümsedi Gülten ve devam etti: "Baban'da evde öyle deyince anladım"
"Ta kendisiydi"
"Özlüyorsun değilmi? O zamanlarını" Mahir başını yere eğdi: "boşver" diyerek yetindi: "Mahir ben senin sırdaşınım, hayat hikayeni biliyorum oğlum ben senin. Niye öyle geçiştiriyorsun ki avucumun içi gibi biliyorum ne düşündüğünden ne yapmak istediğine kadar" Mahir gülümsedi: "yandık desene"Gülten kahkaha atarak saate baktı: "biz burdan Sonayla eve yürürüz de sen bi koşu kestane mi alsan" Mahir kaşlarını çattı: "bu saate kestane nerden çıktı?"
"Sonayın sabah canı çekmişti ben baban sana sahilden alır demiştim zahmet olmazsa gidip alsan" Gültenin amacı kestane değildi Mahirin içinin şu an konuşmadığı için rahat olmadığını bildiği için onun içini rahatlatmaktı. Gülten İlkayı Mahirdende iyi tanıyor gibiydi, Hayatında hiç deniz görmemiş ve sürekli Denizden bahseden biri Mersine geldiğinde ilk nereye gidebilirdi? Sahile. Mahiri bile bile konuşup da içini rahatlatsın diye Sahile göndermişti.

Mahir epey bir yol geldikten sonra varmıştı Sahile. Kestane satan seyyar arabaya giderken Yakamozun karşısında gördü İlkayı. Uzun bi süre arkadan izledi onu. En sonunda yanına oturdu: "Ne zaman özlersem Gökyüzüne bakacağım" İlkay Mahire döndü: "baktın mı gökyüzüne özleyince?"
"Sadece özlediğimde değil her an baktım" İlkay sadece başını salladı. Arada gelişen iki dakika sesizlikten sonra İlkay sordu: "Kızın mı var?" Mahir İlkaya çevirdi başını: "evet" dedi durgun bir ses ile: "Kızım var" İlkay oturduğu taşlara eğdi başını: "Adı?" Mırıldandı İlkay Mahirin cevabından çekiniyordu: "Sonay" İlkay Mahir'e baktı: "neden?" Mahir başını Denize çevirdi: "benim hayatımda İlk'Ayım oldu o da benim Son'Ayım oldu" İlkay Yutkundu sadece. Aralarındaki sesizlik büyüdü: "Sinan ve Sevim nasıllar?" Gülümsedi İlkay: "nişanlandılar onlar. İstanbula taşındılar" İlkayın Gülümsediğini görünce Mahir de tutamadı kendini.

Yıllanmış MektupWhere stories live. Discover now