Sherwood Ormanı'na Hoş Geldin

18 5 3
                                    

Adamlar bizi küçük bir mezraya götürdüler. Kulübeler kış için planlanmamış, geçiciymiş gibi görünüyorlardı. Mezranın ortasında, çevresinde birkaç kişinin oturduğu bir ateş yanıyordu.

"Le-Le-Lee" diye fısıldadım kocaman açılmış gözlerle. "A-a-acaba R-r-robin Hood t-ta-tarafından e-e-esir a-a-alınmış olabilir miyiz?"

Lee hafifçe kafasını salladı. "Sanmıyorum. Robin Hood bir efsane. Bir yerde duymuştum, kontun biri yol kesen haydutlardan korunmak için bu takma adı kullanmış."

"Ah." Yazık. Az da olsa keyifli bir anı olurdu geziden. Gerçek Robin Hood'la tanışmak!

Ateşin başındaki adamlar şaşkınlıkla bize baktı.

"Bunlar ne böyle? Ne işleri var burada?" diye bağırdı biri.

"Onlar da mı kanun kaçağı?"

"Ormanda bulduk. Eski toplanma yeri Thynghowe'daki bileğitaşının yanında."

Alaycı bakışlar birden dikkat kesildi.

"Elfler" diye mırıldandı biri.

Ona baktım. Kahverengi gözlerini, Lee'yle bana bakmaktan kaçınırmış gibi ateşe dikmiş, kaba sakallı, ufak tefek yaşlı bir adamdı.

"Saçma sapan konuşma Much. Elf diye bir şey yok. Kocakarı masalı onlar."

"Keşke öyle olsaydı" diye mırıldanınca Lee'nin kınayan bakışlarıyla karşılaştım.

Ufak tefek adam, Much, bir yandan bana bakarken liderlerine, "Druidler de o masallara dahil ama gerçekten varlar. Thynghowe'u da mı sorguluyorsun yoksa? Orada düzenli olarak tören yaptıkları kanıtlandı" dedi.

"Hayır, sorgulamıyorum." Kılıçlı adamın sabrı taşmıştı. "Şu an sorduğum şey, onlara ne yapacağımız."

"Öldür. Yoksa elimizdeki azıcık şeyi onlarla paylaşmak zorunda kalacağız. Ve kim bilir bir daha ne zaman Sherwood Ormanı'ndan bir tüccar geçer. Kendimiz zar zor geçiniyoruz."

Bu kadar soğukkanlılıkla konuşan genç çocuğa hayretler içinde baktım. Büyük olasılıkla yaşı benim kadardı. Değilse de bir iki yaş daha küçüktü. "H-h-hem de y-yo- yoksullara yardım ettiğiniz halde mi? B-b-biz de yoksuluz. G-g-giysimiz bile yok!" diye bağırdım umutsuzca.

Kahkahalar yükseldi.

"Bu görüntüyle hiç önemi yok güzelim. En azından çoğu kadın gibi kemikli değilsin" dedi yüzü kurumuş eriğe benzeyen biri. Hatta biraz da mavimsiydi.

"Ama ben ü-ü-üşüyorum!" Kılıçlı adam genç adama döndü: "Ona giyecek bir şeyler bul. Adama da. Görüntüsü sizi çatlatmadan."

"En azından onlar farkında" diye alaycı mırıldandı Lee. "Sen hiç etkilenmiyorsun."

Ne diyeceğimi bilemeden baktım Lee'ye. Şu an tek derdi bu muydu?

"Hiç mi çekici bulmuyorsun beni?"
(Lee sence tek sorun bu mu yavrum)

Neyse ki genç çocuk bana bir miktar kumaş atıp yanıt vermekten kurtardı beni. Donmuş parmaklarla tuniği üzerime geçirdim. Pek sıcak olmadı ama en azından mayodan daha iyiydi.

"Maalesef ayakkabımız yok." Liderleri çıplak, kirli ayaklarıma acıyarak baktı.

Olabildiğince çabuk bir su birikintisi bulup Mildred'ı çağırmak istiyordum. Lee'nin sapığından bana ne. Kesin Deidre'den başka sevgilileri de vardı. Neredeyse her gün Felicity Stratton'a katlanıyordum. Bir nemf ne kadar kötü olabilirdi ki?

PAN'IN SAKLI SEMBOLLERİ (3. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin