Ruby'nin On Sekinci Yaş Günü

13 3 9
                                    

Ruby'ye ilk gelenler Lee'yle bendik. Hiç de Ruby'ce olmayan bir biçimde ikimizin de boynuna atladı.

    "Burada olmanız ne güzel. Gelin hadi. Annemle babam bu akşam bir sergi açılışına davetli. Bütün ev bizim. Annemin yaptığı puncu mutlaka denemelisiniz. Jayden'in karaoke partisindeki gibi fazla alkollü değil ama tadı çok daha iyi. İşte. Alın." Geri çevirmemize fırsat vermeden ikimize de birer bardak verdi. "Babam bana yeni bir piyano hediye etti. 180. yıla özel, sınırlı sayıda üretilmiş kuyruklu bir Bösendorfer. Harika değil mi? Görmeniz lazım." Elimden tutup salona götürdü beni. Piyano, onun için özel olarak boşaltılmış köşeye kurulmuş, simsiyah parlıyordu. "Lee, eminim piyano çalabiliyorsundur. Zaten her şeyi beceriyorsun. Otur. Bir dene. Olağanüstü bir enstrüman. Hah! Onlar da geldi."

   Zil çalınca Ruby heyecanla kapıya koştu. "Sanırım punç yine de fazla alkollü" dedim Lee'ye ve bardağımı salondaki masanın üzerine bıraktım.

   "... Lee burada... siz... ah, çok teşekkür ederim! Nedir bu?"

    Ruby peşinde Phyllis ve Nicole'le tekrar salona geldi. "Puncu buraya getireyim. A, burada bir bardak daha varmış." Bardağımı masadan aldı, bir dikişte içip gitti.

   Phyllis, Nicole ve ben birbirimize baktık..

   "Nesi var bunun?" diye fısıldadı Nicole.

   "Ciaran'ın gerçekten geleceğini düşünmüyordur umarım?" dedim panik halinde.

   Phyllis dikkat kesilip bana baktı. "Ciaran mı? Siz çoktan adıyla hitap etmeye başlamışsınız."

   "Kuzenim olur" diye açıkladı Lee sakince.

   Buna aldığı tek karşılık, asık bir surattı. Phyllis'in gerçekten kıskandığını düşünmeye başlamıştım artık.

   "Ne güzel" diye tısladı Lee'ye.

   Şaşkınlıkla ona baktım. Ne oluyordu? Bir şeyler mi kaçırmıştım? Ruby kucağında punç kâsesi, arkasında Jayden ve Corey'yle birlikte geldi. Bir de sürpriz konuk vardı: Cheryl.

   "Gelmeyi çok istedi" dedi Corey bana, özür dilercesine.

   "Olsun" dedim sadece ve artık on dördüne gelmiş kızın, birazdan kucağına atlayacakmış gibi, Lee'nin yanına oturuşunu izledim.

   "Ama punç içemez. Punç demişken. Şu ceketinin içini boşalt bakalım." Nicole'ün bakışları çok sertti. Yok, hayır, Corey'nin ceplerinde gizli bir cep şişesi yoktu. Corey'nin alkol derecesi yüksek şişesiyle katkıda bulunduğu Jayden'ın korkunç karaoke partisinden sonra daha dikkatli olmaya başlamıştık.

   Onun yerine Ruby herkese yeni bir bardak punç verdi ve kendisininkini hepimizden önce bitirdi.

   "Hediyeni açsana" dedi Corey.

   Ruby, aramızda para toplayıp aldığımız paketi açtı ve donakaldı. "Bu ne?" diye sordu nefesi kesilmiş halde.

   "Sarkaç." Cheryl yüksek sesle ahşap kutunun üzerindeki yazıyı okudu. "Birkaç hafta önce Lee'yi aramak için gittiğimiz medyumdan çok etkilenmiştin. Biz de saatine yüz pound vermektense senle deneyelim dedik" diyerek açıkladı Nicole, yüzünde beklenti dolu bir gülümsemeyle.

    Şaşırtıcı bir biçimde Ruby bir bardak puncu daha devirdi. "Çok daha iyi bir fikrim var. Şişe çevirmece oynayalım. Doğruluk mu cesaret mi."

    Hepimiz hayretle birbirimize baktık. Bu bizim bildiğimiz Ruby değildi. İki saat sonra ikinci punç kâsesi de boşalmıştı ve Ruby körkütük sarhoştu.

    "Ne oldu buna?" diye sordu Jayden, Ruby piyanoya oturup Chopin valslerinden birini çalmaya başlayınca. Hatasız ama fazla hızlı.

   "Hadi ama, dans etsenize" diyerek çağırdı bizi.

   "Ruby, bence yeter artık" dedi Lee ve parmaklarını nazikçe fildişi tuşlardan çekti.

   Ruby Lee'ye sanki onu ilk kez görüyormuş gibi baktı. "Bence de. Biliyor musun Lee, elfler görüyorum." Bu sözlerin ardından bayılıp tabureden düştü.

   Ruby'yi yatağına götürdük, Nicole gece onun yanında kalmayı teklif etti. Biz diğerleri biraz kararsız, evin önünde durduk.

   "Bu da değişik bir doğum günüydü. Kesinlikle sıkıcı değildi" dedi Corey.

   "Ama korkunçtu" diye ekledi Cheryl. Lee'ye baktı. "Şu Covent Garden'daki bara gidelim mi?"

   "Bence sen yat artık" dedi Jayden lafı dolandırmadan. "Benim için bu kadarı yeterli. İyi geceler."

   "Biz de ayrılıyoruz artık. Yarın görüşürüz." Lee kolunu omzuma atıp beni de beraberinde götürdü.

   Phyllis'le Corey'nin sarsılmış yüzlerini gördüm. Hayır, akşam hiç de umduğumuz gibi geçmemişti.

   "Sence Ruby bir şeyler mi biliyor?" diye sordum Lee'ye, bizi duyamayacakları kadar uzaklaşınca..

   Beni duymazdan gelip elini pantolon cebine attı. Yakutunun taşları elinde parıldıyordu. "Gitmem gerek. Anlaşılan sembollerin titreşimleri hissedilmiş. Avalon'da kraliyet meclisinin karşısına çıkmalıyım."

   Kendimi çok kötü hissettim. "Ya onlar..."

   "Sanmıyorum" diyerek sözümü kesti. "Yoksa çoktan burada olurlardı. Avalon'dan burnun için bir şey getiririm. Böylece yarın akşam morluğu geçmiş olur."

   Bu çok iyi olurdu tabii. Bu haldeyken yalnızca hafif bir öpücükle yetiniyordum, çünkü hâlâ ağrıyordu. İyileştirici nefesine rağmen.

   Beni eve bıraktı ve apartman kapısını kapar kapamaz Mercedes'in köşeyi dönerek uzaklaştığını duydum. Kesin, elfler çorabı yüzüğün altından çektiğim zamanki titreşimleri hissetmişlerdi. Yarım saniye yetmişti. Lee'ye bundan söz etmemiştim.

  
    Ciaran'ın, öpücüğümle taraf olduğuma ilişkin sözleri beni dikkatli olmaya zorluyordu. Evet, âşıktım. Ama kör değildim.

PAN'IN SAKLI SEMBOLLERİ (3. Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin