28

828 110 6
                                    

all these people think love's for show but I would die for you in secret


-
jungkook
tam olarak yedi dakikadır okulunun önünde seni bekliyorum kim taehyung
biraz daha geç kalırsan gerçekten iyi şeyler olmayacak
çünkü ben yanında dakikalardır seni konuşturup yanıma gelmeni engelleyen ve bir de üstüne sanki hayatı buna bağlıymış gibi kolunu tutan kızı döveceğim
telefonuna bak
bakmazsan seni de döveceğim

taehyung
aşkım
özür dilerim
geleceğim


jungkook
taehyung çok sinirliyim
getirme beni oraya
hadi görüşürüz de gitmem gerek de bir şey de
yanıma gel artık


taehyung
geliyorum


jungkook
!!!!!
-


"kaç dakika oldu biliyor musun?" sinirle elimdeki telefonu kaldırıp gözüne sokmak istercesine yakınına soktum. "dokuz dakika taehyung. ağaç oldum, kök salacaktım neredeyse!"

"geldim işte sevgilim. birtanem benim, geldim." uzun saplı çantasını sol omzuna asarken beni sertçe kendine çekip kollarını etrafıma doladı ve ardından da saçlarıma uzun uzun öpücükler kondurdu. "geldim."

"bir de gelmeseydin ya," söylene söylene ellerimi ince beline dolayıp ona daha da yapıştım. dışarıdan gören biri ne düşünürdü umurumda bile değildi. neredeyse sabahtan beri onu görmüyordum, ki bu da neredeyse sekiz saat olmuş demekti. "ne konuşuyordun o kızla?"

"sadece bir öğrenci," dedi yavaşça benden ayrılıp. "sohbet etmek istedi. seneye kendi bölümünü bırakıp benimkine geçmeyi planlıyor."

sıcacık elini kendi elim içine aldım ve yavaşça yürümeye başladık. kızın söylediklerini, gününün nasıl geçtiğini falan anlattı. okul artık onu çok boğuyormuş çünkü ben yokmuşum yanında, benim kokumu duyamayınca deliriyormuş adeta, elleri titriyormuş! ah, bensiz ne yaparmış, nasıl hayatta kalabilirmiş...

bu herifin romantikliği beni aşıyordu artık.

"evet jungkook jeon," biz okuldan oldukça uzaklaşmış, sakin bir yola girmişken parmaklarımızı birbirinden ayırıp önüme geçti. yüzünde gayet ciddi bir ifade vardı ve güzel kaşları da aynı ciddiyetle çatılmıştı. "bugün sizi bir yere götürmek istiyorum. eğer vaktiniz varsa ve bu yaşlı adamı kırmak istemezseniz sizi en fazla yirmi dakika içinde oraya götüreceğim," dramatik bir şekilde önümde eğilip bir elini arkasına koydu, diğerini de bana doğru uzatıp teklifini kabul etmem için bekledi.

"aslında bakarsanız yaşlı bey, pek vaktim olduğu söylenemez." yapacak bir işim olduğundan değil sadece sinir etmek istediğim için mızmızlanıyordum. "fakat yaşlıları kırmayı gerçekten istemem. sanırım bu yüzden teklifinizi kabul edeceğim." parmaklarımı bana uzattığı eline götürdüm. "nereye götüreceksin beni?"

cevap vermedi. tekrardan yanımdaki yerini alırken eliyle ağzına görünmez bir fermuar çekiyormuş gibi yaptı ve çenesi yukarıda, omuzları dik bir şekilde gayet seri adımlarla yürümeye devam etti. ne dediysem ikna edemedim. biliyordu ne kadar meraklı biri olduğumu ama durup durup sızlanmam hoşuna gidiyormuş gibi sadece güldü. saçını çekip giydiği kısa kollu tişörtünün kapatmadığı kaslı kollarını ısırırken bile bir şey demedi. her iki yanında kısa ağaçlar dikilmiş çakıl taşlı yolda yürürken nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu ama yüzünün aydınlanmasını sağlayan o güzel gülümsemeden anlıyordum ki beni götürdüğü yer onun için özledi.

cardiganWhere stories live. Discover now