* 26 *

1.4K 55 81
                                    

Fatih'in iç gıcıklayıcı dokunuşları iyiydi tamam ama Sinem'in önünde olmazdı ki böyle fingirdeşmeler şimdi! Üstelik diz ile göbek arasındaki bölge haramdı. Olayın dini boyutu da vardı yani. Bu düşünceyle beraber oturduğum kürsüde kendimi öne kaydırıp, aşağı indim. Haramın neresinden dönersem kârdı.

Fatih bana doğru sokulup, beni kendisi ve kürsü arasında hapsederken sordu, "Sinem'in bulduğu çözüm neymiş Ece?"

"Henüz proje aşamasındayız. Kesin bir çözümden bahsetmek için çok erken."

Fatih ellerimi tuttu. "Yardımcı olabileceğim bir konu var mı projenizle ilgili?"

Esasında vardı. Sinem'e göre Fatih'in benimle aşk yaşaması lazımdı. Ama bu ona söyleyebileceğim bir şey değildi. Bu romantizm temalı projenin ismini şöyle koymuştum kafamda: Bayıra karşı yatır beni, tırmala beni kaşı beni.

"İlla yardımcı olmak istiyorsan Fatih, azıcık geriye açılabilirsin mesela," diye mırıldandım. Çünkü Fatih aramızdaki mesafemizi sıfırlamıştı ve kürsüyle Fatih arasında kalıvermiştim. "Bu tarz samimi yakınlaşmalar hoş değil. Günah."

"Çarpılmazsın merak etme Ece," dedi Fatih rahat bir tavırla. Avuçlarındaki ellerimi okşuyordu usulca. "Ben senden uzunum. Paratoner görevi görür, üzerime çekerim şimşekleri."

"Al işte Alya iki!" dedim gözlerimi devirerek. "Sınıfta Alya'nın önünde otura otura sana da bulamış kızın soğuk espri hastalığı. Soğuk olduğu kadar dinen de uygunsuz bir espri üstelik. İslami meselelerle ilgili espri yapmak, dinimizi hafife almak anlamına gelip, günahtır."

"Hmm bilmiyordum. Bundan sonra dikkat ederim dini şakalarla ilgili olarak."

Fatih bedeniyle kürsü arasında beni hapsetmeyi sürdürüyordu. Onu bir kez daha ikaz ettim:

"Laz müteahhitçiğim, anlaman için inşaat dilinde anlatayım o zaman. Kolon sütununu az geriye dik diyorum, ayıp günah diyorum hani. Sınıfın ortasında, Sinem'in yanında böyle sıcak atıştırmalıklar nereden çıktı şimdi?"

"Seni görünce kanım fokurdadı sanırım Ece."

"Fokurdadı demek, peki Fatih efendi!" dedim tek kaşımı kaldırarak. Elimi arkaya uzatıp, kürsünün üzerinde duran Sinem'in küçük erikli su şişesini aldım. Yarısına kadar doluydu. Kapağı açık şişeyi havaya kaldırıp, içerisindeki suyu Fatih'in başından aşağı döküverdim. Su lıkır lıkır Fatih'in başından aşağı akıp, onu sırılsıklam halde bırakırken gülmemi tutamıyordum. "Bu su fokurtunu söndürür umarım."

Ben suyu tepesinden dökerken Fatih tepki vermiyor, sadece yandan çarklı bir gülümsemeyle gözlerime bakıyordu. Ay yerim ya! Adamı sırılsıklam ettim ama benden hoşlanıyor olmalıydı ki nazımı çekmiş, gıkını çıkarmamıştı.

Nihayet su bittiğinde şişeyi havada birkaç kez savurup, dibindeki damlaları da Fatih'e gönderim.

"Namazlı, imanlı kıza yakışıyor mu su gibi en kıymetli nimeti israf etmek?" diye sordu Fatih şakacı bir ses tonuyla.

Vurdu gol oldu valla...

"Doğru söyledin."

Şakadan demiş olsa da haklıydı ve üzülmüştüm az önce yaptığıma. Yüzümün düştüğünü gören Fatih beni neşelendirmek için, "Cezayı hak ettin," dedi ve kendi üzerindeki ıslanmış gömleğini çıkardığı gibi onu kırbaç olarak kullanarak, gömleğiyle popomun yanına şaplak attı. Üstsüz haldeki Fatih'in karşıma çıkan baklavalarını Güllüoğlu görse, 'bizde bile böyle baklava yok,' derdi. Yemede yanında yat resmen... Ben de öyle yapmıştım bir keresinde zaten malum, yanında yatmıştım farkında olmadan.

SİYAH GÜL (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin