26.bölüm

1.5K 50 38
                                    

5 yıl sonra...

5 yıl.. tam 5 yıl keçti o günün üstünden. Çok şey değişti yıllar içinde. Kimine göre iyi, kimine göre kötü... Ama her şeye rağmen hayat devam etti. Ateş o komadan çocuklarıyla aynı gün gözlerini açtı hayata. Tam 5 ay o yatakta bilinçsiz bir şekilde uzandı. Melek zor geçen hamileliğinin 7 ayında doktorların kararıyla sezaryen doğuma girdi. Aynı gün sancıları başlayan Arzu İzmir'de hastaneye yetiştiriliyordu. Aynı gün aynı saatlerde Arzu kızını kucağına alırken, Melekte oğlunu dünyaya getirmişti. Erken doğum olduğu için akciğerleri tam olgunlaşmamıştı. O yüzden hemen kuvöze almıştılar. Onlarla birlikte babalarıda gözlerini açmıştı. Ateş 5 ayın sonunda tam çocukları dünyaya geldiği saatlerde ilk tepkisini vermişti. Hastanede Meleğin ameliyattan çıkmasını bekleyen Arslanlılar için  hemşirenin Ateşin haberini vermesiyle çifte bayram olmuştu. Mardin'de günlerce kutlama yaptırmıştı Aslan ağa doğan çocuğada kendi adını vermişti. Kimse karışmamıştı nede olsa bu çocuğu en çok o istiyordu. Ateş uzun süre yatakta hareketsiz uzandığı için yaklaşık iki ay hastanede fiziksel tedaviler gördü. O süreçteyse Aslan bebek kuvözde alınmıştı ve evlerine çıka bilmiştiler.
Ateş gözlerini açar açmaz ilk Arzuyu sormuştu fakat aldığı cevap onu büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Arzunun ondan boşanması ve gitmesi onun için bir yıkımdı. İhanet ölümdende mi güçlüydü? Arzunun onu ölüm döşeğinde terk etmesini atlatamadı ve durumda en masumu cezalandırdı. Oğlunu. Ateş 5 yıldır oğluyla baba oğul ilişkisini asla kuramadı. Bebekken bile doğru düzgün kucağına almadı sadece mecbur olduğunda 2 dakikalık alıp tekrar annesine verildi. Küçük adam içinse bu büyük bir travmaydı bu,babasına hayran olan ve sevgisine muhtaç Aslan o sevgiyi asla hissetmedi babasından aksine ondan hep korkuyordu. Oğluna sürekli sert tavlanan Ateşin oğluyla tek bir güzel anısı bile yoktu. Sanki oğlu olmasaydı Arzu onu bırakmayacaktı diye düşünüyordu. Arzunun onu terketişini cezasını hiç bir suçu olmayan oğluna ödemiyordu yıllarca ve tabikide Meleğe. Melek ve Ateş Aslan ağanın zoruyla evlenmiştiler. İkiside istemiyordu evlenmeyi. Melek Ateşin onu asla sevmeyeceğini geçte olsa anlamıştı. O yüzden bu evliliği istemiyordu. Ama Aslan ağanın zoru ve Defne hanımın gazıyla kabul etmişti. Ateş içinse istemesede farketmiyordu evlenip evlenmemesi zaten Arzuyu kaybetmişti bundan sonraki hayatının nasıl olacağı çokta umrunda değildi. Sade bir nikah merasimi ile resmî nikahları kıyılmıştı. Ateş tıpkı imam nikahında olduğu gibi imzayı atıp Meleğin yüzüne bakmadan çıkıp gitmişti. Melekse bu sahneyi hatırlıyordu. O zamanlar zor günlerim başlıyor diye düşünüyordu ama yanılmıştı asıl zor günler şimdi başlayacaktı. Üstelik bu sefer sadece onunda değil oğlununda zor günleri başlıyordu. Aslan ağa yeni evlenen çifte boğazdan bir Yalı hediye etmişti. Ayrı yaşarlarsa belki bir birlerine alışırlar ve aile olurlardı diye düşünmüştü ama bilmediği şey aile olmak için Yalıya değil bir birini seven iki kalbe ihtiyaç vardı.
O koskoca Yalıda Melek oğluyla ikisi yaşıyordu aslında birde onlarca çalışan ve bir sürü koruma. Ateş yok gibiydi. Bazen günlerce eve gelmezdi. Sürekli yurtdışı seyahatleri çıkardı. Hayatında başka kadının olduğunu zaten tahmin ediyordu ama daha sonra başka bir kadın değilde kadınlar olduğunu öğrenmişti. Arzudan önceki çapkın hayatına geri dönmüştü. Hayatı 2 şeyden ibaretti işi ve hayatındaki kadınlar. Ailesi yoktu gibiydi. İşindeki azmi sayesinde zenginliğine zenginlik katmıştı. Ülkenin en zenginleri listesine girmişti genç yaşında. Tabikide yeraltındada korku saçıyordu. Artık düşmanı bile yoktu korkusundan kimse yaklaşamıyordu ona. Güçü ve zenginliğiyle her kesin hayran olduğu adam aslında yaşayan bir ölüden farksızdı. Mankenler, oyuncular, tanınmış tanınmamış farketmezsiniz onunla olmak için can atan binlerce kadın vardı. Ateşse o kadınları sadece ihtiyacları için kullanıyordu. Hiç birisiyle duygusal bağ kurmuyordu. Aklında ve kalbinde tek bir kadın vardı hala Arzu. Yıllar silememişti o adı kalbinden. Ona kızgındı aslında birazda kırgın. Onu o halde bırakıp gitmesini hazmedememişti ama buna rağmende aşıktı. Unutamıyordu. Ne yaparsa yapsın çıkaramıyordu aklından. Ondan başka hiç bir kadın yumuşatamamıştı oğluna bile yumuşamayan kalbi kadınlara mı yumuşayacaktı?Melekle evliliğine ise evlilik demek olmazdı zaten. Birliktelikleri sadece mecburen evde kaldığı geceler basit bir ihtiyaç karşılamak için oluyordu. Bu durum Meleğin gururunu ne kadar incitsede elinden bir şey gelmiyordu. Kocası onu diğer kadınlar gibi sadece kendi ihtiyaçları için kullanıyordu ve onun ses çıkarma hakkı yoktu, çünkü bu hayatı tam olarak o seçmişti. O yüzden bazen Ateşin eve gelmemesi daha iyi diyordu kendi kendine en azından ona dokunmazdı. Onun karşı çıkma yadaki istememe hakkı yoktu Ateş bu hakkı tanımıyordu ona. Oyuncağıydı onun ve istediği gibi oynatıyordu. Davetlere süsleyip götürüyordu. Magazine pozlar verdiriyordu. Ve istediği zaman sahip oluyordu. Ses çıkarma hakkıysa yoktu. Oğlu için her şeye susmalıydı. Mutsuzdu. Çok mutsuzdu. Aşık olduğu adamla evliydi ve o adamdan çocuğu vardı ama mutsuzdu. Dışarıdan kusursuz görünen, her kesin imrenerek baktığı hayatta o acı çekiyordu. Ama her şeye rağmen Melek büyümüştü. Artık çocuk akıllı  değildi. Anneydi her şeyden önce. Oğlu için yaşıyordu. Giyimi, tavırları değişmişti. Defne hanım evde boş boş gezerken bile bakımlı olmalısın diye tembihlemişti. İlk başta mecburen yapıyordu bunu ama artık alışmıştı. Sürekli bakımlı ve şıktı.
"Melek hanım yemek hazır efendim" dedi orta yaşlardaki kadın
"Tamam kurun sofrayı geliyorum şimdi" deyip tableti masaya bıraktı ve ayağa kalktı. Oğlunun odasına gitti yavaşça içeri girdiğinde oğlunun resim çizmekle meşgul olduğunu gördü. Yanına yaklaştı
"Anneciğim, ne yapıyorsun aşkım burda?" Dedi.
"Resim çiziyorum" dedi sevecen sesiyle Aslan
"Ne çiziyormuş bakalım benim yakışıklım?" Deyip resimi kendisine doğru çevirdi. Resimde bir adam ve bir çocuk vardı. Yanlarında futbol topu ve adamla çocuk el ele tutmuştular.
"Kim bunlar anneciğim?"dedi Melek aslında biliyordu kim olduklarını ama yinede oğlu anlatsın istiyordu
"Babamla ben. Babam bana top oynamayı öğretiyor" dedi küçük adam hevesle. Burukça gülümsedi Melek. Oğlu babasıyla yaşayamadığı her anı resmediyordu. Bir nevi hayallerini çiziyordu aslında.
"Hadi bebeğim yemek vakti" Resimi bir kenara çeken Aslan ayağa kalktı annesiyle gitmek için
"Resimi niye almadın?" Dedi Melek.
"Kalsın belki sonra veririm babama" dedi aslında yalandı asla babasına o resimi vermeye cesaret edemezdi. Çok korkardı babasından. Karşısında korkutan konuşamazsın bile.
"Yalan söyleme küçük adam. O resimi babana vermeyeceğini biliyorum. Hadi bakalım al eline belki baban geldi akşam o zaman verirsin?" Dedi Melek ısrarla. Düşündü Aslan daha sonra istemesede aldı eline resimi. Zaten babası akşamlar eve gelmiyordu. Umarım bugünde gelmez dedi içinden ve annesiyle birlikte çıktı odasından.
Koskocaman bir masada bir sürü yemek vardı. Fakat o masaya sadece oğluyla ikisi oturacaktı. Tabikide hepsini yemeyecektiler. Bir keresinde yardımcıları davet etmişti yemeğe tam o sırada Ateş eve gelip kıyamet koparmıştı. O günden beri buna cesaret edemiyordu. Ateşin ne zaman gelip ne zaman geleceğini bilmediği içinde yemekler az yapın yadaki yapmayınca diyemiyordu. Oğlunu yanına oturtup yedirmeye başladı. Bakıcıları olmasına rağmen yemeği sadece annesinin elinden yiyordu. Onlar anne oğul yemeklerini yerken birden yemek odasına Ateş girdi. Siyah giymişti baştan sona, gömleğinin düğmeleri göğsüne kadar açıktı. Yorgun gözüküyordu. Belliki bu saate kadar işteydi ve çalışmıştı.

Gözümden Düşdüğün An Where stories live. Discover now