İntikam Yeminleri II

3.1K 172 10
                                    

     

    Mehmet alelacele Hasan'a göz kırptı. Agafya Hasan'ın kolunda dışarıdaki marangozhaneye yönlendirildi ve Mehmet hızla peşleri sıra kapıyı örterek Peyker'e döndü. "Yok bir şey Hatun. Biri bir iyiliğim için teşekkür etmeye gelmiş-"

    "Aaa neden eve almadın Mehmet, ayıp olmuştur adama-" demesine kalmadan Peyker'in, Mehmet sözünü kesti. "Hacet yok güzelim. Sen salona, çocukların yanına geç. Ben teşekkürünü kabul edip geliyorum adamın." dedi ve çıktı evden Mehmet.

        Havada keskin ve ciğerleri temizleyen bir kar kokusu vardı. İnsanın ağzından çıkan nefes havada beyaz bir buğuya dönüşüyor ve soğukta yok oluyordu. Ancak Mehmet bu soğukta yanıyordu. Nereden çıkmıştı şu kadın gecenin bir yarısı.

       Marangozhaneye varınca, kapısının önünde durup derin bir nefes aldı. Başını memnuniyetsizce iki yana salladı ve içeri girdi.  O girerken içeri, Hasan çoktan küçük kömür sobasını tutuşturmuştu. Birazdan soğuk marangozhane ısınacaktı. Mehmet zoraki bir kibarlıkla kadına döndü.

        "Ne ikram edelim size, ne içersiniz ?" Dedi.

        "Yok. Çok fazla kalmayacağım. Teşekkür etmeye ve bir ricada bulunmaya geldim size."

     
       Mehmet cevap vermeden başını sallayarak dinlemeye devam etti.

  
        "Saltânat'ı öldürdüğünüz için size teşekkür ederim. Ömrümün son 7 senesini bir cehennemin içinde geçiriyordum. Ama 2 gündür, tanrı affetsin, cennetin kapısı benim için de aralanabilirmiş gibi geliyor ve ben... Ben  belki de birinin ölümünden mutlu olmamalıyım.. Ancak mutluyum." Dedi Agafya. Konuşması yunan aksanıyla süslüydü.

        "Saltânat'ın diğer karıları, onlara ülkelerine dönmelerinde yardımcı olacağinizi işitmişler. Ve sağladığınız bu imkâna ziyadesiyle duacîlar. Ancak size yalvarırım, beni de göndermeyin. Ben Yunanistan'a dönemem..." dedi kadın derin bir kederle.

          Evet, Mehmet kadınların hepsini ülkelerine göndercekti. 2'si ukraynaya dönecek, 1'si de amerikaya gidecekti. Orada yeni bir düzen kurabileceğine inanıyordu kadınlar.

          "Neden ?" Dedi Mehmet şaşkınca ve biraz sinirli. Kendisine lûtfettiği bu özgürlüğü,kaçış imkânını şımarıkça geri mi tepiyordu bu kadın ?! Hayat kadını olarak mı kalacaktı ?

          "Ben hem öksüz hem yetimim. Anneannem baktı 17 yaşıma kadar bana. Ancak vefaat etti. Ölmeden önce göç etmeden evvel İstanbul'da bir evi olduğunu söyledi. İstanbul'a gitmemi ve artık orada yaşamamı tembihledi. O hayattayken tefecilere borçlanmıştık. O ölünce beni borçları ödemeye mecbur bırakacak, belki de hayat kadını yapacaklardı. Ben de İstanbul'a kaçtım. Saltânat'la da böyle tanıştık. Tanışmaz olsaydım..."

        Mehmet'in çatık kaşları anlayışla yumuşadı.

         "Şimdi buraya gelme sebebim..." dedi Agafya "Sizden bana bir iş vermenizi istemek içindi. Ben artık şerefimle para kazanmak istiyorum..." dedi gözünden bir damla yaş akarken.

        "Peki hanımefendi, size yardım edeceğim."dedi Mehmet de. "Hasan'a adresinizi verin, o sizi pazartesi o adresten alsın ve iş yerime getirsin." Dedi başını sallayarak. Hasan'a döndü:

        "Hanımefendiyi evine kadar bırak..." dedi ve arkasına bakmadan marangozhaneden çıktı.

         
      
      

    16 Mart 1998

     Şanlı iş yerinden çıkan Agafya'yı kollamış ve ağlayarak uzaklaştığını görmüştü.Daha önce de bir iki kez genç kadına yanaşmaya çalışmış, ancak Mehmet'in büyüsündeki kadını tesiri altına almayı başaramamıştı. Ancak şuan bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Şoförün omzuna dokundu ve işlek cadde boyunca ağlayarak hızla ilerleyen kadını takip etmesi için işaret verdi.

       Bir yarım saat kadar yürüdü kadın Sahile gelince caddenin karşısına geçti ve boş banklardan birisine oturdu. Omuzları sarsılarak ağlamaya devam etti. Şanlı bir müddet daha bekledi. Ve arabadan inerek kadının yanına gitti. Oturmadan önce yanda çay satan bir adamdan iki bardak sıcak çay aldı. Banka oturdu ve demli, sıcak çay dolu bardaklardan birisini kadına uzattı.

     "Neyin var Agafya ?"

     Agafya şaşkınlıkla başını kaldırdı. Karşısında bu adamı görünce kaşları çatılır gibi oldu.

       "Sana ne ?! Git buradan!" Dedi terslenerek.

       Şanlı alttan alarak, "Hadi ama Agafya... Benden başka kim kaldı ki ? Mehmet bile yanına yanaştırmayacaktır artık seni ? Tamamiyle yalnız kaldın." Dedi. Elindeki dumanı tüten çaylardan birini uzattı kadına "Al, iç hadi. Mart soğuktur. Çay içini ısıtır..." dedi.

     Agafya çekinerek çayı aldı ve sağ elindeki peçeteyle burnunu sildi. Burnunun ucu soğuktan üşümüş, ağlamaktan kızarmıştı. Gözlerini elindeki çay bardağına dikti. Küçük ellerini çay bardağının etrafına sardı ve ellerini ısıtmaya çalıştı.

        Bir yudum aldı çaydan.

      "Mehmet'e hamile olduğunu söyledin mi ?" Dedi.

        Gözleri şaşkınlıkla açıldı kadının. Korkudan titreyen gözbebeklerini çevrede dolaştırdı ve Şanlı'ya sabitledi. İnkâr etmek üzere ağzını açtı, ancak adam ondan önce davrandı.

        "İnkâra yeltenme Agafya. Biliyorum. Sadece soruma cevap ver. Yanından kovulmadan evvel Mehmet'e hamile olduğunu söyleyebilecek kadar zamanın oldu mu ?"

         Agafya yenilmişlikle başını öne eğdi. Soğumaya yüz tutmuş bardağın yarısı doluydu.

     "Söyleyemedim..." dedi. Gözleri yeniden dolarken. "Söyleyemezdim ki zaten. Onun bir karısı, güzel çocukları, tertemiz bir ailesi var. Ben onun metresi dahi değilim. Bir gecelik hatası, gusül abdestiyle arınmaya çalıştığı günahıyım. Ben sadece bir an, küçücük bir an, herkese çatı olabilen o koca kalbinde ufacık bir yer edinebilirim sandım. Sonunda biri beni sever sandım. O bana kol kanat gerdiğinden beri kalbimi gemleyemedim. Sevgim, aşkım, sevgiye olan açlığım, bir babaya bir kocaya olan aşkımın açlığı ona aktı... Engel olamadım ben... Bencilce beni de sevsin istedim, çok istedim-"

       Agafya'nın elindeki çay bardağı düşüp kırılırken, Şanlı omzunu genç kadına açmıştı.

      "Sana o adamın hiç yardımcı olamayacağı kadar yardımcı olacağım Agafya." Dedi gözlerini denize çevirirken. Rüzgârın dalgalandırdığı deniz karanlıktı. Hava sanki Şanlı'nın sözleriyle iyiden iyiye grileşmişti. Ve genç Agafya bilmeden körpe bedenini bir Çakal'a yaslamıştı.

        "Sen...Sen bana oğlumun emanetisin!" Dedi genç kadının başını nazikçe okşarken, gözlerini kısmış boğazı izlemeye devam ediyordu ihtiyar.

      Her şeyin geri dönülemez şekilde koptuğu o gün işte bu Mart günüydü.

KABADAYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin