Aşk'a İlk Düşmek

4.7K 231 8
                                    



LEVENT

     Önce amcamın ve Cihan'ın, ardından Alpike ve Aysın'ın eve gelmesi... Evin kalabalıklaşması... Kızların Hüma'yı içine kapandığı kara delikten çekip alması ve iyi anlaşmaları... Sofrada gülüp, eğlenmelerimiz... Şanlı'nın yurt dışına kaçması.. Tüm bunların hepsi bana intikamımı unutturan şeylerdi. Olmaması gereken, ayak altında dolaşmaması ve kafamı bulandırmaması gereken şeyler. Ben onlar gibi olamazdım. Herkes unutabilirdi ama ben unutamazdım. Çetin ve Hakan sofrada son derece rahat, kızları güldürecek fıkralar anlatırken düşündüm, belki de en başından beri onları bu işin içine hiç sokmamalıydım. Kendim halletmeliydim.



     İnsanların sevgi ve ilgileri benim için afyon gibiydi. Beynimi uyuşturuyordu. En çok da beni uyuşturan Hüma'nın yeniden mutlu olmaya başlamasıydı. Onun mutlu olması,yüzünün bir nebze gülüyor olması, bana dünyadaki tüm intikam yeminlerimi unutturabilecek kuvvetteydi. 



     Ve bir de şu Aysın... Bu kıza kapılmaya başlıyordum. Konakta süzüle süzüle dolaşırken parfümünün kokusuna kapılıyordum. Bahçedeyken rüzgarda savrulan saçlarına. Nefes aldığında burnunun hafifçe titreyen kenarına ve badem gibi gözlerine... "Levent.." diye başlayıp genelde bir şeyler sormak için aralanan pembe dudaklarına... Hırpani bir istek değildi bu. Vücudumun, istek ve arzularının bana verdiği işaretleri anlayacak ve mütemadiyen kontrol edebilecek yaştaydım. Ben sadece onun sürekli etrafta bir peri kızı gibi dolanıp durmasını istiyordum. Benim izleyebileceğim yerlerde dolanmasını. Uzaklaşmamasını. Hep yanımda kalmasını.




     Ruhundan ve gözlerinden beni yokluğunda karanlığa ve çaresizliğe sürüklediği bir ışık huzmesi saçıyor gibiydi. Belki de bir çeşit kara büyüydü... Salonda oturup karşılıklı kahve içtiğimizde bile mutlu oluyordum. Bu hisler beni rahatsız ediyordu. Kendimi aptal gibi hissettiriyordu. Hüma'nın yardımıyla kaçmaya çalıştığında ve bahçede karşılaştığımızda onu neredeyse 4 gündür görmüyordum. Bir şeylere karşı içimden huysuzluk çıkartıp, ev ahalisinin emdikleri sütü burnundan getirme isteğim o, son 4 günde arşa çıkmıştı. Sebebini de bilmiyordum. Belki de Şanlı'nın hala bulunamamış olmasınaydı tüm öfkem. O zaman böyle düşünmüştüm.




     Ayağımdaki  sarı botları çıkartıp tarlanın içine girdim ve otları yolmaya başladım. Tüm öfkem ve hırsım sarf ettiğim eforun benden ter damlaları sayesinde atılmasıyla toprağa düşüyor ve beni sakinleştiriyordu. Her ter damlasıyla biraz daha sakinleşiyordum. Ayağım çıplak toprağa ve küçük taşlara değiyordu. Toprak beni sakinleştiriyordu. Yorulmak gibi...




       Tarlanın yarısındaki otları temizlemiştim ki, arkada, meyve ağaçlarının olduğu yönden birinin kurumuş otları ezerek bu tarafa doğru nefes nefese koştuğunu işittim. Adımları hafifti. Olsa olsa bir kadın olabilir, diye düşündüm. 48-50 kilo, ufacık tefecik... Ama sonra sırtımın dönük olduğu taraftan kızın saçlarının kokusunu bana savuran yumuşak bir rüzgar esti. O nefes nefese konuşurken ben onun Türkçe konuştuğunu bile idrak edemedim önce. Göğsümdeki nefesi salıverip daha derin bir nefes çektim. Gülümseme isteğimi bastırarak arkamı döndüm ve gözlerinin korkuyla irileştiğini gördüm.

KABADAYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin