Masum Koza

8.5K 349 19
                                    

     

      Önce amcasını buyur etti, ardından Cihan'ı soktu koca eşikten içeri, en son da Levent girdi.

      Ahmet ağırlıklı olarak mermer ve ahşap olan devasa yapının kokusunu çekti ciğerlerine. Ev gibiydi be, ev! Yıllar yılı kalbindeki ev, yuva hasretinin üzerini ev olmayan, olamayacak kılıflar giydirmeye çalışmıştı. Olmamıştı, olduramamıştı. Ne yaptıysa da nereye yerleştiyse de geçmişi soyut olarak koyu bir gölge gibi kendisini izlemişti ve bir günde yeğeni hüviyetinde somutlaşmış, 'Amca yetiş!' yakarışıyla yeminlerini yıktırmıştı. Nasip olsaydı oğlu,karısı ve abisiyle bu evde kocaman bir aile olarak yaşayacak, ufak bir saltanat süreceklerdi. Ama asla Osmanlı gibi mücevherata ve paraya aç değil,sonuna kadar aşkın, sevginin, hürmetin, saygının ve imanın saltanat süreceği bir konak olacaktı burası.

     Geçmişten biraz sıyrılıp ayakkabılarını çıkarmak için derin bir nefes çekip eğildi. Annesi babası vefat ettikten sonra Levent'in de kardeşlerinin de alışkanlıkları bir hayli değişmişti. Önceden annesinin kati suratte eve ayakkabıyla sokmayacağı çocukları artık avrupai ahmaklar gibi eve ayakkabıyla girer çıkar olmuştu. Amcası ayakkabılarını çıkarmak üzere eğildiğinde Levent fark etmişti ki bu küçük jestin yokluğu bile ailesini birbirinden uzaklaştırmış, soğutmuştu. O zaman bu ailenin bağlarını yeniden sağlamlaştırmaya kafasını koydu. Bu denli küçük bir şeyin bile içten içe kendisine yeniden evdeymiş gibi hissettireceğini biliyordu. Nasıl bildiğini kendisi de bilmiyordu.

    O da amcasına uyarak Can öldüğünden beri ilk kez ayakkabılarını çıkardı. Hüsniye teyzeye seslenmek üzere bir nefes doğrulduğunda orta yaşlı, hafif kilolu kadının ellerini mutfak önlüğünün önündeki havluya kurulayarak aceleyle geldiğini gördü ve yüzünde eski günlerin özlemiyle silik bir tebessüm oluştu. Bu sadece bir an sürdü. Sonra yüreğine yeniden evin ve vicdan azabının ağırlığı çökmüştü.

     Levent, yaşlı kadın sofaya, onları karşılamak için  çıkarken kedisinin  ayakkabılarını çıkardığında verdiği tepkiyi görmüştü. Yüzü titremişti kadının. Ne zaman birileri gelse, dip bucak temiz tuttuğu, hanımından yadigar, gözü gibi baktığı bu eve ayakkabısıyla girse içi giderdi Hüsniye'nin. O güzelim Acem halılarının, henüz körpe bir genç kızken kendi elleriyle ilmek ilmek dokuduğu el işi Anadolu kilimlerinin en derinine kadar insanların mundar pisliklerinin işlediğini görür, gönlü titrerdi. Hanımına ihanet eder gibi hisseder, nice geceler içine ukde kalırdı.

     Levent bu kadının gözlerindeki minnetin o an farkına vardı ve ailesini yeniden birleştirmenin ilk sağlam adımını attığının bilincine vardı. İlk bireyi, Hüsniye teyzeyi kazandığının farkına varmıştı. Ve doğru yolda olduğunu kavramıştı.

     Hüsniye teyzenin donup kaldığını, öylece amcasına baktığını gördü. Dönüp baktığında amcasının da aynı şekilde gözlerini ayırmadan Hüsniye teyzeye baktığını gördü. Kendisinin tanıtmasına fırsat tanımadan Hüsniye hanım hürmetle amcasının yanına geldi ve ellerini tuttu. "Ahmet beyim..."dedi. Sesinde geçmişten bir Şamiloğlunu yeniden görüyor olmanın getirdiği hasret ve sevinçle. O zaman Levent fark etti ki amcası ve Hüsniye teyze kendisi doğmadan çok önce bile tanışıktı. Sessizce yandaki meşe portmantodan misafir terliklerini aldı ve birini göz kırparak Cihan'a ötekini de sessizce amcasının ayakları dibine bıraktı. Sonuncuyu da kendi ayaklarına geçirdi ve salona geçti.

     İçinde her şeyin daha da iyi olabileceğine dair bir umut sessizce peydah  olmuştu. Ve o yağmurlu sabahta, güneş bulutların arasından bir kez, ama yalnızca bir kez başını uzatıp Levent'e olabilecek en parlak şekilde göz kırpmıştı.

KABADAYIOnde histórias criam vida. Descubra agora