Hangi Kelebek

6.6K 317 25
                                    



Konağın hiçbir eksiği yoktu. Bir jenaratör dışında. Hiç kimsenin aklının ucundan bir gün lazım olur deyip de bodruma bir jenaratör taktırmak geçmemişti. Buna Levent de dahildi.

Ama şikayetçi değildi halinden. Elektrikler gittiğinde, meşe masadan doksan derece sola dönmüş, duvara monteli kitaplığa daldırmıştı gözlerini. Birden içerisi kararınca, gözleri titreyerek daldığı alemden ayıldı. Etrafa bakındı içerisi zifiri karanlıktı. Sağdaki camlardan yansıyan ay ışığına gözlerinin alışması biraz vakit alacaktı.

Gözleri henüz alışmıştı ki Hüsniye teyze koştura koştura içeri daldı, kucağındaki mumlarla. 20 kadar mumu içerideki şamdanlara ve elinde getirdiği çay tabaklarına yerleştirip yaktı. Çıkmadan da bir şamdanı Levent'in masasına koydu ve mahcupça gülümseyerek odadan ayrıldı.

Mumların titrek ışığında, oturduğu koyu renklerle döşeli çalışma odasına şöyle bir göz gezdirdi Levent. Odanın sessizliğinde titreyerek yanan mum alevlerinin bile sesini işitiyordu neredeyse. Kaldı ki arada bir duman çektiği sigarasının filtresine doğru kor gibi yanması daha gürültülü bir sesti. Şöminede çatırdayarak yanan odunların daha düşük desibeldeki küçük birer taklidi gibi her nefeste aynı hafif çıtırtıyı işitiyordu.

Üçüncü sigarasını da tablada söndürdükten sonra derin bir nefesle arkasına yaslandı. Amcasının her şeyi anlatmasının ardından koca bir yıl geçmişti. Ahmet konağa yerleşmiş, Cihan liseye başlamış, Hüma yardım balolarına katılıp, yetimhanelerden çıkmaz olmuştu. Levent, Hakan ve Çetin'se altı ay önce aleme takdim edilmiş, bellerinde silahla intikam için kol gezer olmuştu. Can'ın kırkında gönderilen notunsa devamı gelmemişti.

Levent kendini sabırsız bir kurban gibi hissediyordu. Avcısıysa oldukça sabırlıydı. O nottan sonra ben olsam en azından bir kaç kez kendimi hatırlatırdım demişti, Çetin. Levent de aynısını düşünüyordu. Ancak Hakan öyle düşünmüyordu. Uygun zamanı kolluyor, yavaş ve derinden ilerliyor. Öyle ki, biz tam onun varlığını unuttuğumuzda ya da kendimizi salıverdiğimizde o yeniden kendini gösterecek ve bize belki de son darbesini vuracak demişti.

Buna da hak veriyordu Levent. Ama şu bir yıl o kadar yıpratıcı geçmişti ki...

Ailelerinin geçmişi onu, Hakan'ı, Levent'i ve Ahmet'i hiç olmadığı kadar birbirine bağlamıştı. Hüma'ysa onlara bir o kadar uzaktı. Donuk ve ruhsuzdu. Ama en azından intihar girişimlerinde bulunmuyor diye düşündü Levent. Evdeki ölü toprağını biraz biraz atmışlardı. Her biri anne ve babalarının öldürülmesinin ateşini ,intikam yeminleri ederek soğutmuşlardı. Can'ın da öyle. Ancak Hümâ, hala aralarındaki en naif kişi olarak kendini toparlayamamıştı.

Bir yıl boyunca Ahmet'in kendilerine gösterdiği ve ailelerine husumet besleyebileceğini söylediği 5 ismi de yakın takibe almışlardı. Ailelerini duman eden ve duman etmeye yemin etmiş olabilecek potansiyeldeki 3 tanesine son altı ayda baskın düzenlemişler, piyasadan silmek ve ekonomik olarak çökertmekle tehdit etmişlerdi. Hatta 2 tanesinin şirketlerindeki, hissadarlarını şantajla(ki kesinlikle asparagas şeyler değidi bu şantajlar) şirketten kaçırtmış, yerine kendi adamlarını iliştirmişti. Ama 3 ismin de hiçbir şekilde ailesinin ve Can'ın öldürülmesiyle alakası olmadığını anlamıştı. Yine de her ihtimale karşı adamlar şirketlerdeki işlerine devam ediyorlardı. Bu bir çeşit gözdağıydı.


Son olarak da sekiz ay önce amcası güvenilir kaynakları aracılığıyla her birinin yanına yabancı fedailer bulmuştu. Biri Rus, diğeri İran asıllı bir Mısırlı, Bir diğeri İtalyan ve sonuncusuysa Japon bir kadındı.


KABADAYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin