Kaçak Kelebek

4.1K 246 5
                                    



       Bir haftayı biraz daha aşmıştı. Şanlı'nın nerede olduğundan haberdar olmadıkları zamandan bahsediyorum. Levent'in Aysın'ı konuşturma çabaları da hiç olmuştu. Kız tek kelime etmediği gibi düşmanca gözlerini Levent'ten ayırmamış adeta onu gözleriyle dövmüştü. Levent de, bir kez daha o kızın yanına giderse sinirlerine hakim olamayacağının farkında, 5 günü aşkın bir süredir yanına inmemişti. 

      Evde korunması gereken bu kadar emanet varken haliyle şirket de ikinci plana atılmıştı. Hakan ve Levent sırasıyla şirkete gidip gelir olmuştu. Çetin'se daimi olarak evdeydi.

     Aysın konuşmuyordu.

    Hüma sessiz bir yasın içerisinde haftada bir gün Can'ın mezarına gidip gelmeyi sürdürüyordu. Eskisi gibi delilik sınırlarında gezinmese de, sağlıklı insanlar gibi mutlu da değildi. Arada Çetin ya da Levent onu güldürmek için şaklabanlıklar yaptığında yüzünde, müzik kutusunun içerisinde kol çevrildikçe aynı istikamette dönüp duran oyuncak dansçılarınki gibi kurulu bir tebessüm peydah oluyordu. Gözleri belli bir noktaya sabitlenerek donuyor elleri kucağının üzerinde birbirini sararak sanki işkence çeken birisinin acısını paylaşıyormuş gibi Çetin ve Levent'in onu güldürme çabalarına göğüs geriyordu.



      Cihan'ın okulu tatil olmuş sessiz sedasız Ahmet babasının yanında dolanıyordu. Evde ne döndüğünden de bihaberdi ve kimseye de bir şey soramıyordu. Ahmet babası sayesinde bu adamlar kendisine de evlerini açmış ve ona pek çok imkan sağlamışlardı. Bu imkanlar onun içinde var olan gizli potansiyelin ortaya çıkmasına da yardımcı olmuştu. Cihan ortalamanın biraz daha üzerinde zekiydi ve harikulade bir resim yapma yeteneği vardı. Öyle ki en alakasız renkler bile onun fırçasından bir bütünün parçaları gibi birbirine oturuyordu. Konakta Ahmet'in babasından kalma bir marangozhane vardı. Hakan bunun bir kısmını Cihan'ın atölye olarak kullanabilmesine olanak tanımıştı. Cihan şimdi uyuduğu, yemek yediği ve Ahmet'in kendisiyle tavla oynadığı zamanlar haricinde tüm zamanını bu atölyede resim yaparak ya da kitap okuyarak geçiriyordu.



      Evde halinden şikayet etmeyen ve başına ne gelirse tevekkülle boyun eğen bir tek Alpike vardı. Babasıyla 20 küsür senedir bulamadığı huzurun bu konakta karşısına çıkmış olması onu hem şaşırtıyor hem de kendisini suçlu hissetmesine neden oluyordu. Ama yeni gelin gibi evde süzüm süzüm süzülmekten kendini de alamıyordu. Konağın en sevdiği yeri arkadaki bahar bahçesiydi. İki koca ağacın gövdesine sabitlenmiş muntazam bir hamak bir salıncak ve yerlere serpiştirilmiş minderler vardı. O da Cihan gibi ayak altında gözükmek istemediğinde buraya kaçıyor ve kendince vakit öldürüyordu. Aysın'la tanışma hevesi ilk günki gibi tazeydi. Ancak Levent henüz yanına gitmesine izin vermemişti. Hüma'dansa köşe bucak kaçıyordu. Çünkü iki haftadır bu evdeydi ve hala kızın kıyafetlerini paylaşıyordu ve kendini mahcup hissediyordu.  Ayrıca Şamiloğullarının en küçük kardeşi Çetin tarafından sıkı gözetim altındaydı. Bunun da farkındaydı.



      İşte konakta hayat böyleydi.

     ***



      Hüma'nın aklında 9 tilki dönüyor, dokuzunun da kuyruğu birbirine değmiyordu. Alpike'nin kim olduğunu bilmiyordu. Bilmek de istemiyordu. Kimseye sormamıştı da.  Ta ki bir hafta kadar önce yüzü bez bir çuvalla kapatılan ikinci kızı görene kadar... Kız Ethan ve Gabriel'e boyutundan beklenmeyecek bir çeviklik ve kuvvetle karşı koyuyor, çaresizce ellerinden kurtulmak için çırpınıyordu. Hüma bu manzarayla burun buruna geldiğinde önce kız için endişelenmiş, sonra da fedailerin kızı zapt etmekte güçlük çektiğini görüp gülümsemişti. Bir süre ikinci katın merdiven korkuluklarından bu manzarayı izlemiş daha sonra da kimsenin görmediğinden emin olarak odasına çıkmıştı. Abilerinin kıza bir zarar vermeyeceğini biliyordu Hüma. Abileri birilerini kadınlarından, kızlarından vuracak tığniyette insanlar değillerdi.



KABADAYIWhere stories live. Discover now