Ne yapacağını bilemiyordu Levent. Açık açık kız kardeşi, biriciğiyle tehdit ediliyordu. Hem de ne uğruna, kim uğruna olduğunu bilmeden.
Bu onu daha da deli ediyordu ya! Kim cesaret edebilirdi onu en içresiyle tehdit edebilmeye ?! Bulduğunda burnundan fitil fitil getirecekti ya.
Ama nereden başlayacaktı. Kimden, neyden, nasıl ?
Babasının hısmı, düşmanı kimdi ? Babası en son kimin kuyruğuna basmıştı da yeniden ecel yeminleri ediyorlardı böyle ?
Levent korkmuyordu. Yeniden babasının koltuğuna oturup Şamiloğlu olarak aleme kan kusturmak varsa kaderde, yapardı. Yapacaktı. Ama kimden, nerden başlayacaktı ?
Babasının kasasını açıp sedef kakmalıyı, köstekliyi ve püsküllüyü almak vakti gelmişti.
Kasaya gidip şifreyi girdi. Bir bip sesiyle açılan büyük kasanın içinde külçe külçe dizilmiş altınları duvar gibi dizilimiş tomar tomar parayı üşenmeden boşalttı. Boyuyla birdi bu haşmetli zenginlik, tapu, mal, mülk. Ancak ardında gizlediği emanetler daha değerliydi.
Babasının tabancasını, ajandasını, kösteklisini, ustrasını ve oltu tesbihi alıp kasayı kapatmaya ihtiyaç duymadan çalışma masasının karşısındaki üçlü deri koltuğa kuruldu ve elindekileri ortadaki masif sehbaya bıraktı. Bir süre karşısında babasının suretini görür gibi oldu ama kendisine geldi. Besmeleyle babasının ajandasını alıp yine babasından af dileyerek açtı ve ilk sayfadan okumaya başladı.
"Evlat... Levent'im. Arslan parçam. Yiğidim.
Meğer ki sen bu satırları okumak durumunda kaldın, eh işte o zaman anlarım ki dardasın. Ailen, yuvan, çatın, belki de karın, çocuğun tehdit altında. Her ne olursa olsun, anlarım ki sen o sedefe bir kere el attın. Bir bilemedin iki güne beline atacaksın. Bu satırları yazıyorum çünki ne denli sıkıştığını bilemeyecek kadar uzakta olmalıyım. Eğer öyle olmasaydı ne ben sana bu satırları yazacaktım, ne de sen benim elimin kanına bulanmış silaha el sürecektin. Özür dilerim oğlum. Eger silahı eline aldıysan, özür dilerim. Bu ailemizde bir lanet... Büyük dedenden bize kadar uzanan sapa ve dikenli bir yol çocuğum.-"
Böyle uzayıp 5-6 sayfa daha gidiyordu. Ve en sonunda
"Kardeşimi ara, Ahmet amcanı. Sağ kolumu. Geri gelecektir! Sizi, çocuklarımı,yeğenlerini yüz üstü bırakmayacaktır. Kan ayaksınız siz. 'Amca Yetiş' de Levent. Amca Yetiş!"
Donmuş bir vaziyette ajandayı kapattı Levent. Beklemiyordu böylesini. Bu ajandada böyle şeyler yazılı olduğunu bilmiyordu. Bilseydi daha önceden okurdu, daha önceden hasret giderirdi babasına. Yurt dışında bulunduğu iki sene ve üzerinden geçen bu üç yılda düşmanlarının neden hamle yapmadığını da merak etmiyor değildi. Yani birileri vardı. Planlı, programlı gözünü kırpmadan ailesinin soyunu kurutmak isteyen birileri vardı. Ama kim ?
Ahmet amcanı bul demişti babası. Levent hayal meyal bir amca hatırlıyordu. Onu omuzlarına alan, at olup onunla oyunlar oyanayan bir amca. Ama gerisi yoktu hafızasında. Demek ki bir amcaları vardı ve adı Ahmet'ti. Biraz rahatladığını hissetti Levent. Yalnız değildi artık. Biri vardı. Güvenebileceği, sırtını yaslayabileceği birileri vardı.
Ama sonra erken rahatladığını düşündü. Ya Can'ın babasını ve kendi ailesini öldüren adamlar Ahmet'i de öldürdülerse ?
İçinde baş gösteren umut bir kez daha sönerken öğrenmenin tek bir yolu olduğunu bilerek doğruldu ve masadaki emanetleri aldı.

STAI LEGGENDO
KABADAYI
Narrativa generaleHer aşkta en az on kişi vardır Bunlar en yakınlar ve tanıdıklardır... Doğru demiş üstad. Demesine ama bizim Aysın'la aramızda dağlar var. Keşke yalnız dağlar olsa. Aşardım. Ama akmayı bekleyen kanlar var. Yerde bırakmamaya and içtiğim kanım var. ...