KÇ-10

12 2 0
                                    

Odamdaki aynalı masanın karşısına geçmiş oturuyordum. Kafamdaki dikişler iyileşmişti hatta yaranın izi bile çok çok kalmamıştı. En azından makyajla kapatılabilecek kıvamdaydı. İzmir'e dönüş için sabırsızlanıyordum. Ama onun öncesinde tabii ki makyajla burayı kapatmalıydım.

Yarayı güzelce kapattıktan sonra yavaş yavaş otogarın yolunu tuttuk. Teyzem ve enişteme birkaç gün önce iyileşince gideceğimi çünkü arkadaşlarımın benim için çok güzel sürprizler yaptığını söyledim. Biraz kandırmış gibi oldu ama başka türlü beni salmazlardı. Bilmiyorlardı ki ben onların iyiliği için gidiyordum. Zaten bilmemeleri daha iyiydi.

Otogara geldiğimizde benim bineceğim otobüsün hemen yanına geldik. Birazdan kalkacaktı ama yine de teyzem ve eniştemle güzelce vedalaşmak için zamanım vardı. Eşyalarımı otobüse yerleştirdikten sonra onların yanına geldim. Uzunca teyzeme sarıldım. "Canım teyzem, kendinize çok dikkat edin."

"Sen de canım Lila'm."

Teyzemle ayrıldığımızda gözlerine uzun uzun baktım. Onların güvenliğini sağlayana kadar adım atmayacaktım İstanbul'a. Veda eder gibi bir halim vardı fakat onların anlamasını istemiyordum. Ellerini tuttum. "Sizi çok seviyorum bunu unutmayın tamam mı?"

"Unutmak ne mümkün kuzum." Teyzemden ayrıldıktan sonra eniştemle de sarıldım. "Kendine iyi bak enişte."

"Sen de kızım."

İkisiyle de vedalaştıktan sonra hareket saatine yaklaşık beş dakika kalan otobüsüme bindim. Otobüs otogardan ayrılana kadar bana el salladılar. Ben de onlara gözden kaybolana kadar el salladım. Onları göremediğimde de çantamdaki kulaklığı çıkarıp telefonuma bağladım. Rastgele bir şarkı açıp gözlerimi kapattım.

İzmir'e varmamızdan yaklaşık yarım saat öncesinde uyanmıştım. İçimde az da olsa bir heyecan vardı. Arkadaşlarımı çok özlemiştim.

Ama bir yandan da kara kara düşünüyordum. Yaramın izini illaki fark edeceklerdi. Buna ne açıklama yapacaktım? Doğruyu söylersem korkmalarına sebep olacaktım ve kendilerini güvende hissetmeyeceklerdi.

İzmir'e varınca kimseye haber vermeden kaldığımız eve geldim. Evin anahtarını çantamdan çıkarıp kapıyı açtım. Evde kimse yoktu. Sanırım herkes bir işe girmişti. Onlara sürpriz olsun diye akşam yemeği için elimden geldiğince lüks bir şeyler yapmaya çalıştım, mesela fırında makarna ve yanında da patates kızartması gibi. Yemekleri hazırlayıp evdeki dağınıklığı biraz olsun topladım. Sanırım hepsi burada kalmıştı çünkü bu dağınıklığı sadece Mira yapmış olamazdı. Giyilmiş her kıyafet bir köşeye atılmış, çekyatlar da açık bir şekilde bırakılmıştı. Özenle giysileri dolaba yerleştirdikten sonra da çekyatları topladım. Camları da açıp içerisini biraz havalandırınca azıcık dinlendim. Saat kaçta geleceklerini bilmediğimden çok erkenden masayı kurmak istemedim. Onlar gelince hep beraber kurardık ne de olsa yemeklerimiz hazırdı.

Kafam dağılsın diye yaptığım onca iş hiçbir işe yaramamışçasına düşünmeye devam ediyordum. Büyük bir ikilemde kalmıştım, bu saldırıyı söylemeli miydim yoksa söylememeli mi? Söylersem herkes daha dikkatli olurdu bir bakımdan bu seçenek iyi gibi gözükse de panik havası yaratmak istemiyordum. Diğer seçenek ise içinde olduğumuz durum için fazla rahat ve tehlikeli bir seçenekti. Eğer söylemezsem başımıza çok daha büyük şeyler gelebilirdi.

En iyisi bu akşam uygun bir zamanda direkt söyleyecektim. Her şeyi göze almam lazımdı, eğer benden uzaklaşmak isterlerse de tepki göstermeyecektim. Karar onlarındı. Kendilerini ne şekilde güvende hissedeceklerse onu yapmalılardı.

Kapıdan gelen anahtar sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp hızlıca diğer odadaki aynaya gittim. Makyaj yapmaya fırsatım yoktu ve çok gerek de yoktu, sadece hafif bir morluk vardı. Saçımla biraz onu kapattırdım ve yavaşça açılan kapının yanına gittim. Gelen Mira ve Mert'ti. Onları güler yüzle karşıladım. Beni görünce Mira çığlık attı.

KAYIP ÇETEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin