5-Sen istersen olmazlar olur

48 6 40
                                    

    

     "Yibo, biliyor musun? Sen de çok fazla yakışıklısın. Ay gibi parlak güneş gibi yakıcı olan sensin aslında. İyi geceler yarın görüşürüz."

     Zhan ardından bakakalan Yibo'nun yüzünü tahmin ederek gülümsedi. Bu gece nihayet rahat uyuyacaktı.

             ¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬

     Wangji'si yanındaydı artık. Wuxian'ın bu korkusu yok olmuştu. Wangji onu kabul etmiş, alışmıştı bile. Demek ki asırlar da geçse, kalpdeki sevgi değişmiyordu. Wangji Yibo olarak büyümüştü. Neler yaşamıştı bilinmiyordu. Ama çok ataktı eski hayatına göre. Eski hallerini düşünürse, ikisi de hayli utangaçtı. Wuxian hala çekingen ve utangaçtı bu konuda. Demek o da değişmeliydi. Birazcık hatırlasaydı, sevdiğim sensin diyecekti ona. Wangji'nin hayal kırıklığını görmüştü gözlerinde. Ah birde bu zamanın başka bir olumsuz yönü vardı. İki erkek sevgili kabul görmüyordu toplumda. Dinlemeyen de çoktu. Tabi bazıları aşırıya kaçtığı içinde toplum onları kabul edemiyordu. Bu onları bağlamıyordu elbette. Sadece geçmişini hatırlamayan Wangji yanlış yaptığını düşünüyordu.

     Wuxian onu izleyebilmek için günümüz teknolojisinden faydalanacaktı. Amcasının bulup kaçırma riski vardı yine. Telefon almıştı onu bulduğu an. İzleme programı yükletmişti. Sonra bir bileklik, bir kolye de hep sinyal vericiler bulunacaktı. Onunla da yetinmiyordu Wuxian. Tüm pantolon, elbise, gömlek ve tişörtlere de iz sürücü işaret eklemişti. Bunu yalnızca Üçü görebilirdi. Bir iki hafta sonra Wangji yirmi yaşına girecekti ondan sonra beş yılları kalıyordu. Umuyorlardı ki bu zaman içinde hafızası yerine gelsin. Bilmedikleri fedakarlığın nasıl olacağıydı. Kesin annesi Wangji için canını verecekti ama olay nerde ve nasıl olacaktı. Ona göre anne oğulu buluşturmak zorundalardı.

     Yibo hayatından çok memnundu. Rahatça ders çalışıyor. İstediği zaman dinleniyordu. Alexander ona dans için pratik yapabileceği stüdyoyu gösterdiğinde Havalara uçtu. Dışarı çıkmayı hiç istemez olmuştu. Oysa amcası bir kerecik gezmeye götürse diye gözüne bakardı. Zhan'ı ara ara görmek de vardı işin içinde. Hiç işe gitmeyişi dikkatini çekti. Konuşup öğrenmek istiyordu.

     "Zhan, neden işe gitmiyorsun hiç. Haddim değil ama merak ettim."

     "Merak etmek elbette hakkın. Şimdi gel seninle seraya gidelim orada baş başa konuşabiliriz."

     Yibo tarifsiz bir heyecana kapıldı. İlk kez baş başa kalmıyorlardı. Neden bu sefer farklı hissetmişti?

     Zhan serayı çiçek yetişecek yer değil, çiçekler içinde masa ve koltuklarıyla oturulacak yer haline getirmişti. Bazıları kış bahçesi, bazıları yaz bahçesi derdi. Zhan için seraydı burası. Bakımı yapılırdı çiçeklerin, bunu da bahçıvan yapardı. Sera da karşılıklı koltuklara oturdular. Zhan Yibo'nun yüzüne baktı uzun uzun. O öyle baktıkça eriyordu Yibo.

     "Yibo, şimdi sana bir sırrımı vereceğim. Benimle rüya dünyama gelmek ister misin?"

     Yibo'nun nefesi kesilmişti bir anda, sadece kafasıyla onaylayabildi.

     Zhan Yibo'nun ellerini tutup yüzlerini yaklaştırdı. Yibo öldüm cenneteyim diyordu. Bir kerecik öpseydi dudaklarını, hiç itiraz etmeyecekti Yibo. Zhan anlamıştı onun düşüncelerini gülümsedi ve gözlerini açmasını söyledi.

     İki tarafı geniş bir düzlükteydiler her yanları çiçeklerle doluydu. Yibo dayanamayıp uzandı.

     "Tembel çocuk."

     Ne dese de umurunda değildi. Ama Zhan onu rüyasından uyandırdı.

     "Yibo dinlemelisin. Bir kaç gün sonra yirmi yaşında olacaksın...

Centuries later ~ Yizhan ~ Wangxian ~Asırlar sonra Where stories live. Discover now