20

420 13 1
                                    

İyi okumalarr💖

Media: Matteo Romano

🍃

Yanağını başıma yasladığını hissettiğimde fısıltısı kulaklarımı doldurdu. Elini daha sıkı tuttum.

"Ben buradayım. Korkma."

Biliyordum. Buradaydı.

Korkmuyordum.

🍃

Sabah uyandığımda zorlukla gözlerimi kırpıştırdım. Güneş ışıkları ağaçların arasından odayı doldurmuştu. Dünki korkunç havadan eser kalmamıştı. Yanağımın yaslı olduğu yeri daha yeni algılamaya başlarken sertçe yutkundum.

Matteo'nun göğsünde yatıyordum. Onun bir eli belimdeydi ve ben de onu kollarımla resmen sarıp hapsetmişim desem yeriydi. Odunsu kokusunu içine çektim. Aslında şu an o kadar rahattım ki...

Yüzümü yavaşça hareket ettirip ona bakmaya çalıştım. Derin nefesler alarak hala uyuyordu. Her nefesinde göğsüyle birlikte benim başım da havaya doğru hareketlendi. Belindeki elini düşündükçe sıcak elinin tenimde daha da alev aldığını hissettim.

Yüzünü inceledim. Uzun kirpiklerinin gölgesi göz altlarına düşmüştü. Kıvırcık dalgalı saçlarının bir tutamı yine alnına düşmüştü. Dudaklarının düzgün ve güzel şekli adeta başımı döndürürken kesik bir nefes aldım. Pekala...

Onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça ondan ayrıldım. Yüz ifadesi huzurlu görünüyordu. Odunsu ve ferah kokusunu son kez içime çektim ve sessiz adımlarla banyoya yöneldim.

Aynada kendime baktığımda gözlerim hala kızarıktı. Her ağladığımda böyle olmak zorunda mıydı? Güzelce yüzümü yıkayıp işlerimi hallettikten sonra yine onu uyandırmamaya çalışarak doğruca mutfağa geçmiştim.

Ona kahvaltı hazırlamak istiyordum.

Yan tarafta köşesinde hala uyuyan Maximus'u görmek beni gülümsetirken elimdeki su bardağını tezgaha bıraktım.

Buzdolabındaki malzemelere göz gezdirdim. İki tane yumurta ve bir büyük patates çıkarırken hızlıca hazırlamaya koyuldum. Patatesli yumurta mantıklı gelmişti. Domatesleri de güzelce sudan geçirdikten sonra salatalıkları soydum. Dolapların hepsini karıştırırken neyin nerede olduğunu artık öğrenmiştim.

Kahvaltıyı hazırlarken kafamda dünün görüntülüleri geçip duruyordu. Patatesli yumurtayı tavada ters yüz ederken sarılışımızı hayal etmem ne kadar manidardı...

Birden ayaklarıma dolanan Maximus'u fark etmemle girdiğim transtan çıktım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Heyecanla bir kere havladığında gülerek onu sevdim.

"Günaydın koca bebek!"

Maximus cevap olarak bir kez daha havladığında sessiz olmasını işaret ederek fısıldadım. "Şşş Matteo'yu uyandırmak istemeyiz."

Beni anlamış gibi bu sefer kısık bir ses çıkarırken gözlerimi kısıp kapıya baktım. Belki biz kahvaltıyı bitirene kadar bahçede biraz oynayabilirdi.

Kapıyı açmadan önce bahçe kapısının kapalı olup olmadığına baktım. Kapalıydı. Pekala bir sorun yoktu.

Kapıyı açtığımda Maximus heyecanla kapıdan çıktı ve direkt bahçede dört dönmeye başladı. Gülümseyerek onu izlerken kapıyı hafif aralık bıraktım. Maximus'un suyunu ve yemeğini de tazeledikten sonra kahvaltıyı tamamlamak için mutfağa geri döndüm.

Kahve makinesinden iki filtre kahveyi de çıkardıktan sonra odadan gelen birkaç sesle onun uyandığını anladım. Gergince masaya baktım.

Bence fena bir iş çıkarmamıştım. Andrea da yoktu ve iki kişiye yeterli şekilde bir şeyler hazırladığımı düşünüyordum. Ellerimi yıkarken kapının açılma sesiyle sözleri kulaklarımı doldurdu.

"Günaydın..." Bakışlarım anında ona dönerken o ise şaşkınca hazırladığım masaya bakıyordu.

"Günaydın..." Cevabım karşısında bakışlarını tekrar bana çevirdi ve ona sıcacık gülümsedim. Aynı şekilde bakışları yumuşarken mırıldandım. "Kahvaltı hazırladım."

"Çok güzel kokuyor. Eline sağlık." Oturması için elimle sandalyeyi işaret ederken ben de karşısına oturdum. O da sandalyede yerini aldığında yaptığım kahveden küçük bir yudum aldı. Ela gözleri yorgun görünüyordu ama yine de dinç duruyordu.

"Umarım beğenirsin. Elimden bu kadarı geldi." Matteo kahvesini masaya geri koyarken kaşları çatık bir şekilde bana baktı. "Elinden daha ne gelsin? Bir sürü şey yapmışsın... Andrea olsa kıskançlıktan çatlardı herhalde."

Cevabına kıkırdarken bakışlarının gülüşümde asılı kaldığını hissettim. Onun bakışlarıyla ben de duraksarken kaşlarını çatıp kahvesinden bir yudum daha aldı.

"Dün gece için... Teşekkür ederim. Gerçekten." Sözlerim karşısında tekrar göz göze gelirken derin bir iç çekip masaya odaklandım. "Küçüklükten beri uğraştığım bir şey... Aşmaya çalışıyorum fakat son zamanlarda olanlar korkumu daha da tetikledi sanırım." Şu sıralar Matteo her ne kadar beni rahatlatmaya çalışsa da normal şeyler yaşamıyordum. Olanlar hala çok garipti. Onunla olan bu ilişkimiz de... Bilmiyorum. Sanırım biraz arkadaş gibi olmuştuk.

Kulağa bile garip geliyordu. Ayrıca iki arkadaş bizim gibi beraber uyur ya da yakınlaşırlar mıydı... Of...

Matteo anlayışla başını salladı ve bir süre kararsızca masanın üzerindeki elime baksa sonrasında nazikçe tuttu. Kafamda kopan hiçbir fırtınadan haberi yoktu. Bakışlarım gözleriyle tekrar kesişirken kafasında neler söyleyeceğini toparlıyor gibiydi. "Teşekkür etmene gerek bile yok... Ve... Sanırım haklısın. Zor bir dönemden geçtiğinin farkındayım. Bu olanlar sana büyük ihtimalle şaka gibi geliyor ama her biri gerçek. Sana verdiğim sözü tutacağım Cemre."

Verdiği söz... Tüm bu olanlar bittikten sonra özgür olacaktım. Her ne kadar Matteo iyi niyetli olsa da bu hala hapis olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Fakat biliyordum onun elinden de bir şey gelmiyordu.

Başımı sallayarak elimi tutan sıcak elini ben de tuttum. Ne olursa olsun ona güveniyordum.

"Milano'ya... İçeriden bana yardım eden birileriyle... Görüşmeye gittim." O da elimi son kez sıktı ve yavaşça elini çekti. Elim boşluk hissiyle adeta sızlarken kaşlarımı çatarak ona odaklanmaya çalıştım. Sıkıntıyla elini saçlarının arasından geçirirken artık bana bakmıyordu. "Bütün telefonlarım dinlendiği için genelde yüz yüze görüşmek zorunda kalıyoruz ve çoğunlukla mektupla haberleşiyoruz. Bu da onlardan birisiydi."

"Neler öğrendin peki?" Merakla ona bakarken kahvemden bir yudum daha aldım. Yüzünde memnun olmayan bir ifade vardı. "Roma'da olduğumun ve bir şeyleri daha fazla karıştırdığımın da farkındalar. Bir süre buradan uzaklaşmamız daha iyi olacak."

Yüzümün düşmesini engelleyemedim. Onu gerçekten durdurmak istiyorlardı. Anne babasının bir cinayete kurban gittiğinin ve devletin bile bu işte bir parmağı olduğunu biliyordum. Ama bildiklerim bu kadardı. Anne ve babasının onlarla nasıl bir bağlantısı vardı bilmiyordum. Ya da alışveriş merkezinde gördüğümüz Sergio denen mavi gözlü adamın nasıl bir ilgisi olduğunu da... Matteo'nun bunları bana anlatacağına inanıyordum ama ne zaman olurdu Allah bilirdi. Şu an bile yeterince gergin görünüyordu. Onun hakkında anladığım bir diğer şey gergin olduğunda bu konuları ekstra çok daha az konuşmak istemesiydi.

Düşünceli bir şekilde mırıldandım. "Peki nereye gideceğiz?"

Matteo derin bir iç çekip tam gözlerimin içine baktı. Vereceği cevap onu da çok mutlu etmişe benzemiyordu.

"Sicilya'ya... Ailemin evine gideceğiz."

🍃

Roma'daki SözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin