11

9.7K 1K 118
                                    

"yemek hazır bay jeon, buyurun."

gözlerimi ormandan çekip taehyung'a diktim bu defa. bakın eğer bu gerçek değilse ciddi anlamda şizofreni hastası olabilirdim. çünkü şu an, ormanın ortasındaki evimde, mutfakta yemek yapmış ve masa hazırlamış bir taehyung vardı.

anlıyor musunuz?

sanmıyorum.

balkondan mutfağa girip gülümseyerek karşısına geçtim. üzerinde siyah önlük ve elinde servis kaşığı vardı.  saçları özenle geriye atılmış, birkaç tutamı da yüzüne dökülmüştü.

"sen her şeyde böyle yetenekli olmak zorunda mısın?" dedim tek kaşımı kaldırıp.

"mükemmelliyetçiyim."

"ve mükemmelsin."

aynı şekilde gülerek tabaklara yaptığı yemeklerden koymaya başladı. ben de yavru köpek misali onu izlemeye.

geleli dört gün olacaktı neredeyse ve hiç bu kadar dolu hissettiğimi hatırlamıyordum. birlikte saatlerce konuşup uyuyakalmak, ormanda yürüyüş yapmak, dizi izlemek ve birkaç şey daha yapmıştık şu birkaç günde. bütün bunları yaparken zamanın bu denli hızlı geçiyor olması bir tık sinirlerimi sikiyordu, yalan yok. ama taehyung hep buradaydı. yanımda ve kollarımda.

yemek sohbet ve birbirimize yavşama faslı ile bittiğinde taehyung duşa gitmiş, ben de mutfağı toplamaya başlamıştım. işim bittiğinde ise yeniden geniş balkona geçip hafif aydınlık gökyüzünde gezdirdim gözlerimi. şu saatler fazlasıyla güzeldi. koyu mavi hava ve rüzgârın birbirine kattığı dalların sesi. burayı almak için çok çalışmıştım ve bütün o yorgunluğa da değdiğini düşünüyordum şahsen.

öylece dalmış giderken birden saçlarımın arasında hissettiğim parmaklar yüzünden irkildim. taehyung biraz daha bana yaklaşıp kulağımın hemen yanında cümleler kurmaya başladı. odaklandım mı? hayır.

"hm?"

"seslendim, duymadın." dedi parmaklarıyla saçlarımı sevmeye devam ederken.

"dalmışım."

" ne düşünüyorsun?"

"seni." pek de yalan değildi aslında. son zamanlarda tek düşündüğüm şey taehyung'du. aklımın en uç noktalarını bile o rahatsız ediyordu.

"içeri geçelim hadi, esiyor bura."

"hayır biraz daha kalalım."

çünkü istemedim saçlarımı bırakmasını. bana bu kadar yakınken bir adım geriye çekilmesi zararıma sayılacaktı. ki zaten çekilmedi. aksine, arkama geçip burnunu enseme yasladı. dudaklarını bastırdı sonra. bütün tüylerim diken diken olurken ayakta kalmak için balkon demirlerine sıkı sıkıya tutundum.

hadi jeongguk, sert çocuksun sen. dayan oğlum.

"hasta olacaksın güzelim."

değil cümle kurmak, kelimeler bile düğüm düğüm olmuştu dilimin ucunda. yitip gidiyordum sanki yavaş yavaş.

"ısıt o zaman, ne güne duruyorsun?" dedim sırıtarak. elleri karnımın üzerinde birleştiğinde kafamı yasladım arkamdaki adama. göz kapaklarımda hissettiğim ağırlık yüzünden yumdum sıkıca. o da çenesini omzuma dayayıp karnımdaki kollarını sıkılaştırdı.

"zevkle."

ne kadar süre öyle kaldık bilmiyorum ama hava tamamen karardığında salona geçtik. taehyung yayılarak kanepeye oturduğunda ben de düşünmeden yanına kıvrılıp kafamı üst bacaklarına koydum. istediğimi anlamış gibi ellerini saçlarıma attı.

"uykun mu geldi?"

"senin mayıştırma gibi bir gücün var diyelim biz ona."

uyku problemlerim dibine kadar vardı. bazı günler hiç uyuyamazdım. ya da günde bir iki saat uykuyla ruh gibi gezerdim. sonra taehyung taşındı apartmana. onun kattan gelen piyano sesini dinlerken uyuyakalıyordum sürekli. ve o dönemler uykuya en çok ihtiyaç duyduğum dönemlerdi. şimdi de ne zaman bana dokunsa, ya da yakınımda olsa o huzur denen şeyin sıcaklığı sarıyordu içimi.

"jeongguk."

"hm?"

"ne zamandır uyuyamıyorsun?"

"küçüklükten beridir."

"herhangi bir durumdan kaynaklı mı?"

"sanmıyorum. belki de hatırlamıyorumdur."

"ne zaman saçlarında gezinsem uyuyorsun."

her şeyin farkında gibiydi sanki.

"sen sadece huzurlu olduğun zamanları uyuyabiliyorsun."

evet, farkındaydı.

yerimde hafifçe doğrulup ona doğru döndüm. siyah saçları alnına dökülmüş, kısık gözleriyle bana bakıyordu.

"ve sen ne zaman etrafımda olsan huzurlu uyuyabiliyorum."

gülümsedi. avuç içini yanağıma yaslayıp baş parmağı ile yara izimi sevdi sonra. ve bununla da yetinmeyip yavaş yavaş eğildi yüzüme. dudaklarını o izin üzerinde hissettiğimde birkaç defa gerçekliğini sorguladım. onun, dudaklarının, kokusunun, nefesinin.

"nereden bu iz?"

"lise kavgasından hatıra ."

geri çekildiğinde yeniden kafamı bıraktım dizlerine.

"belalı."

söylediği şeye gülerken gözlerimi kapatıp kafamı karnına gömdüm bu defa.

taş gibi olan kaslarına.*

"yürü gidelim odaya, uyudun uyuyacaksın."

hiç kalkmak istemiyordum aslında. ama ona sokulup uyuma fikri beni tatmin edince söylediği şeyi yapıp ayaklandım. o da kalktığında birlikte odaya doğru ilerlemeye başladık.  çok geçmeden de odaya vardığımızda üzerimdeki tişörtü bir çırpıda çıkarıp attım kenara. yatağa girip onun gelmesini bekledim öylece. önce yere attığım tişörtü askıya astı, sonra etrafı kontrol edip o da benim gibi yatağa girdi. kollarını açtığında beklemeden girdim arasına. belimi sıkıca kavrayıp kendine çekti bedenimi ardından. burnumu boyun girintisine yaslayıp fırsattan istifade kokusunu çektim ciğerlerime derin derin. bilmiyorum ne kadar süre öyle kaldık ya da ben hangi ara uyudum, fakat gözümü açtığımda beni seyreden bir taehyung ile karşı karşıya kalacağım bir sabaha uyanmayı o dakikalar aklımın ucundan bile geçirmemiştim.

smoke symphony |tkWhere stories live. Discover now