35

4.3K 485 89
                                    

tam üç gün. siktiğimin koca üç günü. üç gündür taehyung'dan tek bir iz bile yoktu. ışıkları telefonu gibi kapalı ve en azından adım seslerini duyduğum evi sessizdi. sikeyim kırgınlığı diyerek defalarca kez aramış, üç gecedir belki gelir diye evinde uyumuş hatta tam olarak holdingini basmıştım. fakat ne birileri biliyordu yerini, ne de bulabiliyordum onu. gelme demiştim evet, pişman mıydım? ona da evet. onu şüphede bırakmam benim, bana böyle şeyleri kondurması onun suçuydu.

gelme demiştim, gitmişti.

nasıl olsa gelir diye bir umut vardı, öyle temelli gitmiş olamazdı elbette. insanın aklına binlerce senaryo geliyordu ve ben kafayı yemek üzereydim.

jimin olmasa şu an yazlık evine gittiğinden bir haberdim. bana çekip gitme dedikten sonra günlerce olmaması da ayrı bir ironiydi.

iyi değildim. aramız kötüydü. kırgındım, kızgındım, yorgun ve dahası. öyle özledim ki, yatağına sinen kokusu beni tatmin etmiyordu.

gözlerimi sıkıca kapatıp ellerimi demir filelere yasladım. boynuna öpücükler kondurduğum görüntüyü canlandırdım gözümde. sahadaydım. yine ve yine hıncımı toptan çıkarmış, nefes nefese bazı gerçeklerle yüzleşiyordum şimdi. doğrulup ayağımın ucundaki topa sert bir şut çektim gelişi güzel. kale direğinden sekip yeniden bana geldiğinde bir kez daha vurdum. bu kez de demirlere çarpıp büyük bir gürültü çıkardığında top bana geri gelmedi. ya da yetişemedi, yavaşladı ve olduğu yerde kaldı. ve bu kez topa gitmek yerine yerdeki havluyu alıp çıkışa yöneldim. alnımdaki teri sildiğim havluyu kapıdan çıkmadan hemen önce yeşil zemine gelişi güzel atıp çıktım.

ellerim eşofmanın cebine gittiğinde içindeki dallardan birini kurban seçip dudaklarım arasına aldım. çiseleyen yağmur ve uyuşuk adımlarım bu gece bitmez ama sen bitersin diye kulağıma fısıldıyordu. ben biterim lâkin onun adı her defasında yeniden başlatırdı.

serüven hatası.

ve benim aralara sıkıştırdığım garip cümlelerim.

sigaraya düşen yağmur damlası bütün zevkimin içine sıçtığında çoktan evin önüne gelmiştim. taehyung'un ışıkları yanıyordu. öylece kalakaldığımda hissettiğim tek şey içime sığmayan deli dolu bir öfkeydi. günlerce ulaşmaya çalıştım fakat şimdi gidesim gelmiyordu. eve bile giresim yoktu şu an. geri dönme fikri çok da cazip olmadığından sessizce girdim binaya. akıllı uslu merdivenleri geçip dairenin önüne geldiğimde cebimdeki anahtarlara yöneldim. cebimde olmayan anahtarlara.

"sikerler böyle işi ama."

muhtemelen yanıma almamıştım o kafayla. kapının önünde oturmaktan başka şansım yoktu şu an. hayır, ona gitmeyecektim.

götüyle inatlaşan donuna sıçar derler ama bu kez türkler değil, bizimkiler.

kapının önüne oturup sırtımı eve doğru verdim. cebimdeki telefonu elime aldığımda düşünmeden aradığım isim yoongi hyung oldu. dört çalış ardından "ne var bebe" diyerek karşılık aldığımda gülümsedim.

"anahtarı evde unutmuşum, buraya gelme ihtimalin kaç?"

"sıfır, gel kendin al."

ardından telefon yüzüme kapandı. klasik min yoongi.

kafamı da sırtım gibi kapıya yaslayıp gözlerimi kapattım. zorlasam da gelmeyecek uykum öyle bir gelmişti ki, uyumak istiyordum. sonra gür bir kapı sesi geldi. ardından merdivenleri tırmanan adım sesleri. gözlerimi açmadım benim katımda durduğunda. taehyung'du, kokusundan anladım.

yemin ederim kalbim öyle bir hızlandı, kalkıp öyle bir sıkı sıkı sarılmak istedim ki. kendimi tutmak için hem dişlerimi hem de gözlerimi sıktım.

smoke symphony |tkWhere stories live. Discover now