49.Bölüm: Karşımızda Durmaya Gücünüz Yetmez

259 24 6
                                    

49.Bölüm: Karşımızda Durmaya Gücünüz Yetmez

Babam. Benim babam.

Ünlü iş adamı. Fas'ın bilinen en zengin şirketlerinden birinin sahibi. Maden imparatoru. Ziyad Behramyan.

Annem. Babama ilk günkü kadar aşık olan, dört çocuğunu dünyaya getiren, her konuda Babama sağdık, birbirlerinin sağ kolları olan, Behramyan ailesinin biricik Giresun'lu gelini Humeyra Behramyan.

Ve abim. Ailemizin göz bebeği. İlk çocukları, babasının esmer kopyası. Sülalenin ve şirketin altın prensi. Her zaman desteklenen, geçirdiği kaza sonucu hayatının çoğunu hastanede geçiren ama iyileştikten sonra tüm dünyası güzelleşen, şansın ve herkesin desteğini kazanan benim canım abim Kerem Behramyan.

Bu üç isim karşımda sanki düşmanları varmış gibi bana bakıyor, suskunlukları ile beni cezalandırmaya çalışıyorlardı.

Eniştemi ve yeğenimi kendi evlerinden kovmuşlar beni açıkça bir sorguya davet etmişlerdi.

Kabul etmiştim. Korkacak bir şeyim, onlara cevabını veremeyeceğim bir günahım yoktu.

"Sonunda seninle yüz yüze gelebildik. Sana ulaşmak gerçekten çok zormuş kardeşim." abim başlamıştı.

En sağda tekli koltukta oturuyordu. Hemen yanındaki üçlü koltukta annem ve babam yan yanaydı. Ablam ise fizikten de ruhen de benim yanımdaydı.

"Ben her zaman ulaşılabilirdim ama o sıralar beni arayan olmamıştı. Nedense son zamanlarda seninle konuşmak istemediğimden kıymete bindim herhalde." gözlerimi kısıp yüzüne bakmıştım, aynı şekilde karşılık vermişti.

"Sen ne yapıyorsun kızım?" diye annem Humeyra Sultan sormuştu.

Her zamanki gibi bir etek ceket takımı giymişti. Bugün sanki yastaymış gibi özellikle siyah bir takım seçmesi gözümden kaçmasa da yine başına attığı siyah şalı, yakasına taktığı zümrüt broşu ile tarzını tamamlamıştı.

Ablamla fiziksel özellikleri benzerdi. Beyaz bir ten, koyu kahverengi saçlar. Gerçi annemin şalının ucundan anĺının görünen kısımları beyazlamış olsa da hala güzel bir kadındı.

Keşke Ablamla dış görünüşü kadar huyları da benzeseydi ama bu hiçbir zaman mümkün olmamıştı.

"Ne yapmışım?" bakalım abim onlara ne kadarını anlatmıştı. Ablam 'her şeyi' demişti ama onun da bilmediği şeyler vardı.

"İki kere kaçırılmışsın, omzun çıkmış, torunumuz kaçırılmış, sen vurulmuşsun, bi de üstüne yetmiyormuş gibi bir aydır kayıpmışsın ve biz bunları daha yeni öğreniyoruz." inanamıyormuş gibi iki elini kaldırıp indirmişti.

Anlaşılan gerçekten her şeyi biliyorlardı.

Ablam bana garip bir şekilde bakıp ağzını açacakken, doğru zaman olmadığını anlamış ve susmuştu.

"Bilmenize gerek yoktu." dik bir şekilde oturuyor, cevap verirken özellikle gözlerinin içine bakıyordum.

"Nasıl bilmemize gerek olmaz. Ben senin annenim. Biz senin aileniz." dediğinde istemeden biraz gülmüştüm.

"Biz bir aile miyiz anne? Kağıt üstünde aile olabiliriz ama en son ne zaman bir aile gibi bir araya geldik? Aramızda o sevgi, o bağ var mı gerçekten? Buna inanan var mı? Biz bunları çoktan atlattık sanıyordum. O yüzden çok takmayın kafanıza bunları. Ben takmıyorum." sesim oldukça sakin ve düzdü. Son zamanlarda bazı şeyleri kabullendiğim için içim rahattı.

Annem bu sözler üzerine biraz üzgün bakmıştı.

Bir süre kimse konuşmamıştı çünkü hepsi biliyordu. Bizi; ablamı, Egemen'i ve beni yok saydıklarını. Asla dile getirmesek de bunun gerçekliği değişmiyordu.

99 Sebep [Devam Ediyor]Onde histórias criam vida. Descubra agora