Sıkıcı Çarşamba(1. Bölüm)

95 11 10
                                    

Günlerden çarşamba. Bana göre çarşambalar fazla sıkıcı. Çünkü Vera ile kursa gitmek zorundayız. Çarşamba ve cumartesi günleri bir sürü kursa gidiyoruz, ama 5 kurs varsa 4'ü sıkıcı maalesef. Neden çarşamba ve cumartesi kurslar bilmiyorum. Ama en azından pazar günü rahat oluyorum. Okul yok, kurs yok.

Ben böyle düşünürken saatin 4.15 olduğunu fark ettim. Kursumuz buçukta başlıyordu. Vera ile biraz atıştırdıktan sonra bisikletle kursa doğru gittik. Kursumuz lojman içinde. Annem asker olduğu için lojmanda yaşıyoruz. O yüzden rahatça gidebiliyoruz. Mesafe az olduğundan göz açıp kapayıncaya kadar kursumuzun olduğu binaya vardık. Merdivenlerden oldukça yavaş çıkıyorduk. Çünkü şuan gittiğimiz kurs müzik kursuydu.

Babam çok ünlü bir müzik sanatçısı. Bizimde müzikle ilgilenmemizi istiyor. Ablamız Tansu müziğe karşı oldukça yetenekli. Şuan bile şehrimizde konuşuluyor. İleride ne yapar acaba? Çok yetenekli olduğu için ablama bir prenses gibi davranılıyor. Vera ile bende bu durumdan sıkıldığımız için müzikte iyileşmeye çalışıyoruz. Ama nafile. Müzikten gram anlamıyoruz. Hocamızda bu yüzden her kurs günü bizi boğuyor. İç çekip Vera'yla beraber, kursun özel atölyesine girdim, daha iyi geçmesini umarak

....

Bugün müzik dersi tam anlamıyla berbat geçti. Üstelik hocamız kursa babamızı çağırdı. Babamdan bir yığın azar yedik. Vera için sıkıntı değildi. Fakat ben dolup taşmıştım. Ben azar yemekten nefret ederim, özellikle bu konu bizim yeteneksiz olduğumuz bir konuyu beceremediysek. 'Kardeşim yetenek yok işte bizde zorlama!' demeyi öyle çok isterdim ama eve gidince beni öldürebilirlerdi. Bende çenemi tuttum. Deseydim neler olurdu kim bilir?

Eve döndüğümüzde bütün beceriksizliklerimizden haberdar olan ablam Tansu bizimle dalga geçiyordu. Birde üstelik babama bize ne yapması konusunda tavsiye veriyor. Keşke ben Tansu olsaydım. Acaba babamla isimleri benziyor diye mi ablam bu kadar yetenekli? Babamın adı Tan, Ablamın Tansu. Eğer bu yüzdense bende adımı Tannur yaparım. Acaba öyle bir isim var mı? Her neyse... Ben böyle düşünürken ablam geldi. ''Hey Melodi! İsminin hakkını veriyor musun, hiç düşündün mü?'' Ona baktım. Yine alttan alttan laf atıyordu, İsmimin Melodi olmasına rağmen müzikle alakam olmamasından bahsediyordu. Artık dayanamaz hale geldim ve ablamın üzerine atladım. İp ince olan sesimden kap kalın bir ses çıktı. Kükredim resmen. Ardından ablamın en sevdiği ve üstünde Mozart olan tişörtünü yırttım. Artık öfkeden kendimi durduramıyordum. Annem Beste, beni durdurmaya çalıştı. Ondan kurtulayım derken annemin yüzünü yanlışlıkla çizdim. Onun yüzünü çizmemle annemin çığlık atması bir oldu. Artık evdeki herkes beni durdurmaya çalışıyordu. Ama annemin o kanayan yüzünü görmeme rağmen durmadım. Sinirim hafiften geçer geçmez evin kapısına doğru koştum. Babamın ''dur'' uyarılarına rağmen durmadım ve apartmandan dışarı çıktım.

Sakinleşmeye çalışıyordum. Bende fazla göz önünde olmamak için bir parka gideyim dedim. Hemen 5 dakika uzağımızda olan parka gittim. Fakat orada elektro gitarı olan bir genç vardı. ''Ya yeter! Bütün müzisyenlerden nefret ediyorum!'' Dediğim anda genç çocuk üzerime doğru gelmeye başladı. O kadar bağırmış mıydım ben? ''Diyene bak! Birde Tan Bey'in kızı!'' Babamı nerede tanıdığını merak ettim ve sordum. Bana bir cevap verdi. ''Senin babanı kim tanımaz ki! Baban bir efsane, ayrıca o bir dünya yıldızı!'' Ben yorgun bir ses tonuyla ''Evet'' dedim. Gerçekten şanslı olduğumu mu düşünüyordu? 

''Maalesef benim babam bir yıldız. Siz hayranlar ve müzikle ilgilenenleriniz... Hepiniz aynısınız! Evden kaçtım ve toparlamak için, fakat senin sayende daha da kötüleştim. Şimdi o saçma gitarını al ve müzik dünyana dön! Müzik dışında bir şeyden anlar mısın ki?'' Bana, benden tiksinirmişçesine bakıyordu. Şunun haline bak, sanki kendisi ünlü şarkıcı Tan Bey'in oğlu. Başımı çevirip de parkın başka köşelerine gideceğim sırada tekrar yanımda beliriverdi. Öfkemi belli edercesine sesli bir şekilde nefes verdim, hatta arkadaşın yüzüne ofladım. ''Güzel arkadaşım, gider misin? Seninle muhatap olmak istemiyorum ben!'' Bana göz devirdi, şuna bakar mısın ya? Hem peşimden geliyor hem de göz devirme hakkını kendinde buluyor. Pis egolu.. ''Bende sana meraklı değilim bayan ünlü. Sadece şunu merak ediyorum... Tabi ciddiye alırsan'' En alaycı bakışımı yüzüme takarak ona baktım, şahsen onu ciddiye almak istemiyordum. ''dinliyorum Bay Sorgucu'' Kaşlarını çattı, sonrasında yutkunarak cümlesine başladı. 

''Baban müzisyen, annense asker olmasına rağmen babanla beraber piyano çalıyor. Ablansa geleceğin efsanesi olacak. Ailendeki herkesin müzik konusunda bir ilgisi var. Sen niye bu kadar nefret ediyorsun müzikten?'' Her zamanki çelişkiden bahsediyordu. Tanıdığım herkes aynı soruyu sorar olmuştu ve bende ayrıntılı şekilde cevaplamaktan sıkılmıştım. Karşımdaki bu Akılsız arkadaşa kısa ve net cevap verecektim. ''Bak güzel kardeşim. Yetenek ve ilgiler aileden gelen genetik bir olay değildir. Annemle babam müziği çok seviyor olabilir, yetenekleriyle çapını da sallamış olabilir. Ama benim müziğe karşı ne merakım var ne de yeteneğim. Anladın mı beni, Kapiş?'' 

Cümlemi neredeyse bittiği anda adımı anan bir ses duydum. Sesi ilk başta ablamın sesine benzetsem de sesin sahibinin Vera olduğunu anladım ve ''Buradayım, parktayım Vera!'' diye bağırdım. Bir kaç dakikanın ardından Vera parkta gözükmüştü. ''Neden bu kadar sinirlendin ki? Sesini ta 3 mahalle uzaktaki Osman Amca da duymuş. Ki adam 86 yaşında kulakları işitmiyor. Adam deprem oluyor sanmışta dua etmeye başlamış! Ha bu arada yolda Kerem ile karşılaştım. Seni ben sanıp beni sordu. Yani seni sordu. İşte anlatamadım seni-..'' Vera yine çelişkiye girecekken yanımızdaki elektro gitarlı arkadaş Vera'yı durdurdu. ''Ben anladım galiba.. Kerem denilen bu şahıs bizim müzikten nefret eden Melodi'yle konuşuyor sanıp Vera'yı sormuş ama Vera'ya Vera'yı sormuş.'' Vera, anlaşıldığı için mutlulukla başını salladı, bense arkadaşa ters ters bakıyordum. ''Vera anlatmıştı zaten, senin tekrar fikrini belirtmene gerek yoktu.'' Çocuk bana göz devirip gitti. Vera'ysa bana döndü, ''eve gidelim mi artık?'' Ne kadar gitmeyi istemesem de, başımı salladım. Ardından yavaş yavaş eve gittik.

Yansıma(Tamamlandı)Where stories live. Discover now