BÖLÜM 41

248 186 3
                                    

"Freya uyan hadi dışarı çıkacaz." Rex'in sesiydi. Gözlerimi aralayınca birer âdet Rex ve Sera vardı karşımda. Pencereye bakınca gün doğmuştu.
Yerimden kalkıp elimi yüzümü yıkamak için lavaboya giderken Sera konuştu. Üzerinde farklı kıyafet vardı.
"Sular geliyor üzerimizdeki benzinden kurtulmak için duş aldık sende al istersen ve ev sahibine ait kıyafette var." dediğinde tek kaşımı kaldırıp konuştum:
"İkiniz derken beraber mi duş aldınız?" Sera'nın ve Rex'in kızaran yüzlerinin ardında Sera konuşmaya başladı.
"Hayır Freya , hadi duş almaya git dışarı çıkacaz daha." dediğinde ona gülümseyip yatak odasında bulunan lavaboya yol aldım.

Bu haldeyken onlarla böyle şakalaşmak iyi gelmişti bana ama sonra aklıma  Maria gelince yüzüm eski halini aldı Austin gibi Maria'nın ölümüne de alışmak zor olacak.
Yatak odasına geldiğimde giyecek bir şey bulmak adına dolabı karıştırdım kıyafetlerin bir çoğunu ev sahibi götürmüş olmalı ki sadece elbiseler kalmıştı. Zombiler arasında renkli elbise giyemezdim herhalde.
Dolabı biraz daha  karıştırıp pantolon aradım ama yoktu Sera kot bir şort giymişti belki bende bulurum diye bakındım ve Sera'nın gibi siyah bir kot şort görüp yanındaki siyah tişörtü de alıp banyoya girdim.

Banyoda ki aynayı görünce yaklaşıp kendime baktım. Günlerce yıkanmamış bedenim tarak değmemiş saçım ve kirlenen üstünede benzin lekesiyle berbat görünen pantolonum ve tişörtüm. Berbat bir haldeydim ama zombilerin içinde de güzelliği düşünecek değildik.
Kıyafetlerimi çıkarıp suyu açtım soğuk su tenime temas ettiği gibi irkildim ama bir kaç dakika sonra alıştım. Elime şampuanı alıp saçlarımı yıkayıp vücudumu da  benzin lekelerinden kurtarmak için hızlıca lifledim.
Havluyla vücudumu kurutup hızlıca kıyafetleri giyip çıktım.
Saçlarım kısaydı ve dışarda kururdu burda havluyla bir saat kurutmaya gerek yoktu.

Sera ve Rex'in olduğu odaya girdim.
"Mermilerimiz ne kadar var Rex?"
"Az önce baktık bizde Freya , çok fazla yok maalesef yiyicekle beraber mühimmat da bulmalıyız." dediğinde Sera da konuştu:
"Eğer yiyicek veya mühimmat bulamazsak geç olmadan havaalanına geri gidip burdan gidelim."
"İyi fikir Sera burda sadece su var ,eğer bulamazsak yarın gideriz." dediğimde silahları ve kalan muhimatları alıp ayağa kalktık. Maria'dan kalan oyuncak bebeği ve bir şişe suyu çantama katıp kapıya ilerledim. Ayakkabılarıma bakınca berbat bir haldeydi aynı şekilde Sera'nın da , kapının arkasında olan ayakkabılığı açtım içinde spor ayakkabılar vardı.
Bir şey demeden Sera'yla beraber alıp giydik temiz ve rahattılar.

Sabahın erken saatleri ve gündüz olduğu için etrafta zombi yoktu, buradaki zombiler güneşe çıkarmıyordu çünkü yanıyorlardı.
"Etrafta yiyicek bulabileceğimiz bir yer bulalım." dedi Rex.
Sera'yla başımızı onaylarcasına salladık.
"Etrafta hiçbir aracın olmaması garip değil mi?" diye bir soru yönelttim. Yiyicek bir şey bulmak için hem yürüyor hemde kafamızdaki soruları soruyorduk.
"Kesinlikle çok garip Freya radyolarda yapılan anons da Montreal de sığınacak yer, güvenli yer var diyordu ama burda zombiler hariç bir şey bile yok!" dedi Sera sinirlenmişti.
"Yalan bir haber olabilir mi acaba?" dedi Rex.
"Nasıl yani?"dedi Sera.
Rex "Bilmiyorum, sadece yalan bir haber gibi geliyor." dediğinde:
"Peki neden yalan bir haber olsun ki?" dedi Sera.
"İnsanları buraya çağırmak için belkide." dedim. Ama hiçbirimiz neden bizi buraya çağırdıklarını bilmiyorduk.

İki saat yürüyüp yiyicek bir şeyler ve bir yer  arıyorduk ama yoktu. Koca binalar çatlamış bazıları yıkılmış ve sağlam yapılar ise ayakta dimdik duruyordu önemli olan yapıdaki malzemelerin iyi ve sağlamlığındaydı çürük olanlar ise göründüğü gibi yerle bir olmuştu.
Etrafımıza bakına bakına sokaklarda ilerliyorduk.
Yiyicek yoktu muhimatlarımız azdı.
Etrafa bakınıyorken karşıdaki marketi görmemle konuşmaya başladım:
"Çocuklar karşıda bir market var." Sera ve Rex baktığım yere bakınca yüzleri gülümsemeye başladı.
Markete doğru yürüyüp kırılan camlarından içeri girdik ve içeri girmemizle hüsrana uğradık. Market talan edilmiş ve sanki hiçbir şey yoktu.
"Ayrılalım ve yiyicek bir şey bulalım, dikatli olmayı unutmayın." dedi Rex. Başımızla onu onaylayıp koca markete yiyicek bulma ümidiyle aramaya başladık.

Reonların arasında yürüyordum ama bir şey yoktu. Yerde bir konserve görünce eğilip elime aldım ama içi boştu.
Tekrar etrafa bakınıp yürüyordum ama sanki herşeyi ya almışlar yada yemişler. İnsan biraz bırakır ama dimi!
Marketin ortasına gelip et reonu tarafına geldim , Sera ile Rex de gelmişti ve ellerinin boştu olması benim gibi onlarda bir şey bulamamıştı.
"Hiçbir şey yok!"dedi Sera.
"Bende bir şey bulamadım."dedi Rex.
Belki buradaki et dolaplarında bir şey vardır diyecekken bir dondurma dolabından ses çıktı.
Bakışlarımızı oraya çevirip yavaşça dolaba yaklaştık. İçinde bir şey vardı ve hareket ediyordu.
Rex sessiz olun anlamında parmağını dudağına götürünce bende etrafa bakındım.
Hemen yanda olan bir zincir görünce getirip dolabın ağız kısmına bağladım. Dolap camdan değildi derindondurucu gibiydi.
Zincirle ağız kısmına bir bağ atıp:
"Dolabı dışarı çıkaralım dedim."

Üçümüz de dolabı sürükleye sürükleye dışarı çıkarmaya çalışıyorduk ve bir yandan da kötü bir koku geliyordu içinden. Yüzümüzü ekşiterek sonunda dolabı marketin dışına çıkarmayı başardık.
Güneşe çıkarırken dolabta bir hareketlilik oldu, dolabı yolun tam ortasına güneşin en çok aydınlattığı noktaya getirip zinciri açtım dolabın ağzı kapalıydı hala.
Rex"3 diyince dolabı devirecez tamam mı?" dediğinde başımızı onayladık.
"1,2,3" dolabı itip yana düşürdük ve dolabın kapağı açılmasıyla beraber bir kadın zombi elinde yenmiş ve parçalanmış bir insan bedenine dışarı yani güneşe  çıktı.

Güneş ışınları zombiye çarpar çarpmaz yanmaya başladı. Elindeki parçalanmış bir insana ait olan koca bir  et parçasını bırakıp çığlık atarak sürünmeye başladı ama vücuduna dönen güneş ışınları vücudunu yakıyordu. Çığlıklar atarak yerden kalkmaya çalışıyordu ama bir yandanda vücudu yanıp siyaha dönüyordu.
Elimizdeki silahlarla ne olur ne olmaz diye tetikte bekliyorken bir kaç dakika içinde o zombi güneşin altında yanıp bedeni kömüre benzer bir siyahlıkla  taşa döndü.
Elimdeki silahla  ona doğru gidip öldüğünden emin olmak adına ayağımla başına dokunacak'ken ayağım yanmış kafasına değer değmez kafatası parçalara bölündü.

Ben, Sera ve Rex bunu ilk kez gördüğümüz için hala yerdeki küle dönen zombiye bakıyorduk. Minicik esen bir rüzgarla burnumuza gelen bozuk et kokusu bakışlarımızı dolaba çevirdi. İçinde insana ait olan parçalanmış bir beden,  dolap yere düştüğü için içindeki kanlar ve et parçaları yere yığılmış tı buda havaya iğrenç bir koku salmıştı.
Ordan uzaklaşana kadar ellerimizle burunlarımızı kapatıp başka yöne doğru yürümeye başladık.

Kaç saat oldu bilmiyoruz ama dün gece kaldığımız eve gitmeliydik.
Olduğumuz yerden  bir kaç saat uzaktaydı acele edip güneş batmadan o eve gitmeliydik.
"Resmen koca şehirde hiçbir şey yok!" dedi Sera.
Hepimiz bir şeyler bulmak ümidiyle çıkmıştık ama ne bir yiyecek nede bir mühimmat bulabildik.
Karakolla falan gitmemiştik sadece gördüğümüz bir kaç market bakkal ev bir çok yere bakmamıza rağmen hiçbir şey bulamadık.
"Eve dönelim gidene kadar karanlık çöker zaten."dediğinde Rex adımlarımızı hızlandırdık.

Kaldığımız eve gelene kadar güneş batmaya yüz tutmuştu ve doğu tarafında zombilerin çığlık sesleri yükselmişti.
Hemen kendimizi eve atıp tekrar koltuklara geçip oturduk.
Çantadaki su şişesini çıkarıp patlayana kadar su içtim. Sera ve Rex de canları çekmiş olmalı ki onlarda sularını içmeye başladı.
Çantada ki son bisküviyi çıkarıp eşit şekilde üçümüze paylaştım.
Günde sadece bir kaç bisküviyle doymak o kadar zor ki.
Bu gece de son paketi yedik yiyicek bitmişti.

"Yarın karakolla uğrayalım bir şey bulamazsak uçağa geri dönüp burdan gidelim."dedim sessizliği bölerek.
Sera ve Rex bana bakıp Sera konuştu.
"Peki ama nereye gidecez?"
"Burada hiçbir şey yok Sera başka bir ülkeye gideriz radyo haberide yalan zaten."dedi Rex.
Radyodaki haber yalandı çünkü bugün saatlerce gezmemize rağmen hiçbir şey bulamamıştık.
"Ya orda da daha kötü zombiler var ise."dedi Sera.
"Emin ol burdan daha kötü bir yer olamaz Sera." dedim.

Gerçekten de buradaki zombiler daha kötü. Birbiriyle iletişime geçebilen hızlı koşan tıpkı bir insan gibi ve anlayabilen, tek avantajımız güneşe çıkamıyor olmalarıydı.
Montreal de ne yiyicek nede sığınacak bir yer var.
"Hadi uyuyalım gün doğar doğmaz mühimmat için karakola gideriz sonrada havaalanına tekrar gidip şu lanet şehirden çıkalım."

Üçümüz birer koltuğa uzanıp dışardaki zombilerin çığlıkları eşliğinde uyumaya çalıştık.
Bugün o kadar yorulmuştuk ki.
Yiyicek bir şey bulmak adına resmen günümüzü gezmekle geçirdik.
Maria'nın oyuncak bebeğini kucağıma alıp uyudum.

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın lütfen ❣️✨✨

DİRİLİŞ (Zombiler) Where stories live. Discover now