5.Bölüm

12 6 0
                                    















İyi okumalar çiçeklerimm.












.










Işıklar bir yanıp bir sönüyordu. Sokakta adım sesleri duyulmuyordu yağmurdan. Islanmıştı. Sırıl sıklamdı ama bu onun umrunda değildi. Koşturmuyordu bile ıslanmayayım diye. Sanki adımlarını bile seçerek atıyordu o kaldırım taşlarına. Kulağındaki müzik dışarısını mı yansıtmıyordu ona? Neydi bu rahatlık, kendisinin bile bir fikri yoktu. İçinde sel olmuş taşan acılar varken sokaklarda ıslanması onun ne kadar umrunda olabilirdi? Yol bitmeyen bir acı tüneli gibiydi onun için. İçindeki acılar onun bir kez daha tüketmeye başlamıştı. Bugün içindeki savaşın bir kere daha galip geldiği o günlerden biriydi sadece. Tekrar ve tekrar yeniliyordu o içindeki enkaza. O enkaz onu sarmıştı. Kalbi her duygudan yoksundu artık. Soğuktu ama dışarısı değil, içi. Kalbinin içi soğuk tuzla buz olmuştu. Şimdi bir adım atıyor, düşünüyor neden burada olduğunu. Kullağında ki tiz ses dinmiyor. Ona bağırıyor, sesleniyor ama o bir cevap dahi veremiyor. Elleriyle kulaklarını kapatıyor sussun diye ama o kulağında çınlıyordu. O yağmurun altında artık delirdiğini düşünüyordu. Ve galiba artık deliriyordu. İçindeki enkazın esiri oluyodu yavaş yavaş. Şimdi dinmiyor, sakinleşmiyordu. Vücuduna saran kollar sakinleştiriyor onu. Beraber o yağmurun altında kaldırıma diz çöküyorlar. Gözlerinden akan yaşlar yağmurda karışıp gidiyordu ama çığlıklarını, acı çağırışlarını alıp götürmeye gücü yetemiyordu.

Işıklarım bir bir sönmüştü. Önüm karanlık bir yoldan ibaretti ve ben orada kala kalmıştım. Gidemiyordum. Karanlık bana iyi gelmiyordu artık. Şimdi gidiyorum, yıkıyorum tüm bu karanlığı. Şimdi aydınlık. Şimdi savaşın tam zamanı. Kazanamayacağım bir savaşı vermez asla kalbim, biliyorum. Kazanacaktım, kazanmalıydım. İçimde ördüğüm duvarları yıkıp gün yüzüne çıkmam gerekti. Enkazımı bitirip sesimi duyurmam lazımdı benim. Artık ben, ben olmalıydım. Ben artık o enkazın altında ezilen kız değil, ailesinin olmasını istediği o kız olacaktım.

Sabah telefonumdan çalan alarmın sesiyle açtım gözlerimi. Dünden sonra iyi uyuyabileceğimi düşünmüyordum ama o kadar rahat uyumuştum ki sanki tekrar uyumama gerek yokmuş gibi hissediyordum.
Elimi yüzümü yıkayıp dün hazırlamadığım için sabaha kalmış olan çantamı elime alıp kitaplarımı koydum. Ardından saçlarımı düzenli at kuyruğu yaptığımda elim makyaj malzemelerinin olduğu çekmeceye gitti istemsizce. Bu benim ilk adımımdı. Ben ikinci adımı atmak için hazırdım. Ama hayat buna hazırlamış mıydı bilmiyorum. Dün yaşananlardan sonra hissettiğim kötü duygular içimi sarmıştı. Biliyorum o adam tekrar çıkacaktı karşıma ama bu sefer gerçekleri söylemek için. Berkan'ın arkasında sakladığı geçmişiyle alakalı konuşmak için.
Korktuğumu düne kadar hissetmiyordum ama şimdi o korku içimde yuva edinmişti. Ben gerçekleri öğrenmekten korkuyordum. Ya o gerçekler yoksa.
Emin değilim. Belki bir düzmecedir de öyle demiştir, olabilir. Ama Berkan bu konuyu açma gereksinimi duymamıştı ve işin az bi ucunda bende vardım. Ben ne unutturmuştum ya da neyi bana söylememişti? Bana söylemesi gerek birşey değil birçok şey olduğu bârizdi.

Okulun kantininde her zamanki gibi Sude'nin yolunu gözlüyordum. Yüzüne bir ton makyaj yapmak için geç geliyordu bu kadar. Hayran olduğum bir tarafıydı bu. Kendiyle barışıktı benim aksine.

"Günaydın." Onu görmemle gözlerimi daldığım yerden kaldırdım. Ona baktığımda içimdekilerin doğru olduğunu görmek gülümsetmişti.

"Günaydın." Ellerini saçlarıma getirip uçlarıyla oynadı.

"Sen baya gelişiyosun he bu toplu saç eyeliner sürmüşsün bir de."

Bana arkadaş gibi hiç olmamıştı. O hep bir kardeşti, bir kardeş gibi sıcaktı bana. Bir kardeş kadar yakındı. Sude Berkan'dan sonra koşulsuz şartsız yanımda olan kişiydi. Ki Berkan'ı arayamıyordum birşey olduğunda. O yüzden Sude'yi arıyor onu çağırıyordum. O da Berkan'ı yakından tanıdığı için arayıp ikisi birden başıma toplanıyorlardı.

KÖRDÜĞÜMWhere stories live. Discover now