0.3

320 58 137
                                    

Oy ve yorum 🚓
•••

"Hep beni taşıyabilecek bir sevgili istemiştim. Çok mutluyum! Ah hazır kucağındayken nikah dairesine gitmeye ne dersinnn a tabi bundan önce ismini öğrenmem gerek değil mi? Ben Jeongin. Yang Jeongin. Hadi evlenelim!"

"Sevgili mi?" Kaşlarımı kaldırdım bu sefer. Ne dediğini anlamamıştım. Şu an onu taşıyan kişi bendim ne sevgilisinden bahse- ah. Anlıyorum. Şu sıralar küçükler oldukça arsızdı.

"Ne kadar da güzel bir kriter." Dedim kucağımda o, tezgaha yaklaşırken. Hala ayaklarını sallıyordu. İstemsizce sırıttım. Yaptığı şey kötü bir şey olsa da komiğime gitmişti.

"Demiii aaa nasıl desem ki bence siyah yerine mavi bir takım elbise giyinmelisin. Düğünde seni daha da yakışıklı gösterecektir gerçi a. Düğün günü katil olmamı istemeyiz değil mi? En iyisi sadece tişört giy-"

O kucağımda hayal dünyasını anlatırken tezgaha oturtturdum onu. Buna şaşırmış ve susup çekik gözleriyle bana bakmıştı. Çelikti ama bu büyük olmasına engel değildi. Uzun kirpiklerinin ardından hala ne renk olduğunu tanımlayamadığım gözleriyle bana bakıyordu. Göz altında iki tane küçük ben vardı. İfadesinde ise farklı bir... Hissiyat? Soğuk ama bir o kadar da sempatik bakıyordu. Polis olduğumdan bu soğukluğu hissediyordum muhtemelen. Dışarıdan bakan biri bunu fark edemezdi.

Karşımdaki çocuk deli felan değildi. Sadece maskesinin altından beni izliyordu.

Bu duruma gülümsedim. Bu onu daha da deli yapardı gerçi. Az önce bana sevgilim diyip düğünü bile ayarlamasına rağmen ona yaklaştığımda hafifçe geri gitti. Anlaşılan sosyal gibi gözüken asosyal bir tipti. "Mutfakta bu tarz hayvanları hele ki mutfak sahibi istemezsen beslemen doğru değil. Arkadaşın isterse seni şikayet bile edebilir. Buradan benimle direk karakola geçmek zorunda kalırsın."

"Arkadaşım olduğunu nereden biliyorsun? Belki de bu cafenin sahibi benimdir."

Az önce kaçmasına rağmen başını eğerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Mavimsi grimsi gözler kısılıp yavaşça açılıp kapandığında istemsizce yutkundum. Fazla- her neyse. "Onca şeye rağmen sana karşı kibardı. Sende ona. Fark ettiğim üzere arkadaşının elinde eldiven var. Onun üstünde de pirinç tanesi. Ayrıca gözlerinin etrafında uyku halkaları vardı. Muhtemelen arkadaşın şok yaşayıp kendine gelsin diye bu küçük fare-"

"Aah daha kaç defa söylemem gerek komiser." Analizimi bitirmeme izin vermedi ve gerek konuşarak gerek kollarını omzuma atarak beni susturdu. "Blumuşko ismi. Boynundaki kurdeleden belli. Küçük analizler yapmak yerine isimleri ezberlemelisin. Yoksa karşıdaki kişi kırılabilir. Benim gibi. İsmimi söyledim ama sen telaffuz etmedin kendi ismini bile söylemedin. Küçükte olsam bu bir saygısızlıktır baş komiser hwang."

Durdum. İlk önce gülümsemem soldu sonra ise kaşlarım çatıldı. Ona ismimi söylememiştim. Bunu kendisi de demişti. Gözlerim kısılırken işaret parmağı ile çenemi biraz daha yukarı kaldırdı. "Sherlock oynamak için polis olmama gerek yok."

Gri. Gözleri griydi. Siyahla beyazın karışımı olan renk gözlerindeydi. Mavi tişört yüzünden mavi gibi gözüküyordu. Muhtemelen giydiği renge göre de değişiyordu insanların gördüğü renk. Güzel bir ayrıcalıktı aslında.

Tarihin en büyük suçluları tabi bu gözlere sahip olmasaydı.

"Muhtemelen de şu an gözlerimle ilgili bir bilgi geldi aklına. Muhtemelen bu suçluların bilinen gözleriyle aynı renk olmasından kaynaklı. Aah ne desem ki açık kitap gibisin."

"Çok konuşuyorsun."

Omzumdaki kollarını indirdim ve bacaklarının arasından çıktım. Bu sırada Jisung'un kızıl çocuğu sakinleştirdiğini de fark etmiştim. Blumuş- Hah. Fareyi yerine koymuşlardı sanırım. Başımı iki yana sallayıp bir iki geri adım attım. Az önce cüretkar olan o şimdi küçük bir çocuk gibi sızlanmıştı. "İsimini nereden bildiğimi bile sormadın?!"

 Artifice •hyunin•Where stories live. Discover now