çeyrek final

7.5K 738 217
                                    

bu bölümü şimdilik final sayın, üç beş bölüm atarım aklıma düştükçe. zirvede bırakıyoruz millet, saygılar.

_

çok değil, belki üç ya da beş saat önce yaşadığım o kâbusun içinden çıktığımdan beridir kafam yerinde değildi. ne kendime gelebiliyordum, ne ona gidecek gücü kendimde buluyordum. kızgındım. daha çok, kırgın. fakat yaptığım tek şey sikimden bir toptan hıncımı çıkarmaktı. bunca yıl elimden gelen tek şey bu iken başka bir çıkış yolu aramadım kendime. taehyung'un attığı son mesaja ne kadar süre baktığım hakkında zerre fikrim yoktu fakat etkisindeydim hâlen. hak etmiş miydim? belki.

"gerçekten böyle biri misin jeongguk?"

insanlardan duyduğum şeyler umrumda olmazdı genelde. bir kulağımdan girip ötekinden çıkma faslıyla birebir kafadaydım. lâkin uğruna her şeyi gözden çıkaracağım birinden ağır şeyler duymak zoruma gitmişti normal olarak. olay öyle boktan bir sebeple çıkmıştı ki, ne ara birbirimizle bağıra çağıra kavga ettiğimizi hatırlamıyordum bile. ne ara suratıma sert bir yumruk yediğimi de.

paylaşmak. çocukken bile bir şeylerimi paylaşmayı geç, dokundurtmazdım kimseye. sahip olduğum her şey sadece benimdi zannımca. bencildim kimine göre, haklıydım da kendimce. sonuçta yapmak zorunda değildim. ait olduğum şeyleri bir başkasına vermek zorunda değildim. bununla birlikte sevgilime gözümün önünde yürüyen herifle ettiğim kavga elimde patlamıştı. taehyung'un bundan rahatsız olması yerine benim tavrımdan rahatsız olması kafamda bir şeyleri allak bullak ediyordu. eve geldiğimizde ağzımın ortasına geçirdiği yumruk dudağımda minik bir patlak vermişti ama acıtan tek şey kurduğu cümlelerdi. bu kez bir kulağımdan girip zihnimi talan etmiş, anatomik olarak göğüs kafesimde ağrı olmuştu. çekip gittiğimde ise aldığım mesaj acımasızdı. anatomik hasar.

"sikeyim seni taehyung."

günün bilmem kaçıncı şutunu demir örgüyle buluşturup kendimi yere attım. yorgundum, uykusuzdum, sinirliydim ve dahası. şu an kolları arasında uyumam gerekirken evin yakınına bile gidesim gelmiyordu. ya da ben kendimi kandırıyordum. gökyüzünü izleyerek soluklanırken telefon çalmaya başladı.

taehyung. benim anatomik sancım.

açmadın. gözlerimi sıkıca kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım sadece. attığım trip değildi. trip atacak yaşı geçeli yıllar oluyordu üstelik. anlamasını istiyordum sadece. canımı ne denli yaktığını. nefes aldığım süreç boyunca hiç böyle bir acı hissetmemiştim. çünkü ben hayatım boyunca kendimi bile bu kadar sevmedim, sevmeyecektim de. bana dair ne varsa hepsinde taehyung'un adı yazılıydı sanki. o denli çekip almıştım hayatıma onu.

kayıp evren atlası, kim taehyung. pusulasından sapıp içinde kayıplar verdiğim, can bulduğum kim taehyung. o evrende çıkışı bulmaya da niyetim yoktu.

vazgeçmek bir köşede dursun, dönüp dolaşıp yine ona gideceğimi de biliyordum. bu gece onsuz geçecek olsa bile bin geceye onu koyacaktım yine.

telefonun sesi kesildiğinde ağlamak üzereydim. tutmadım kendimi, gözümdeki yaş şakağımdan süzülürken ellerimi yumruk yaptım.

"tanrı, şayet varsan adak veriyorum sana. biz bir gün son bulursak, o evrende çıkışı bulursam al canımı."

birkaç dakika süren sessizliği demir örgülere çarpan kapı sonlandırdı. umursamadım. ta ki sesini duyana kadar.

"yemin ederim ki senin ölümün benim elimden olacak, önce sana sonra kafama sıkıp siktir olacağım bu yerden."

gözümü açtım. açar açmaz da yakamdan tutulup ayağa kaldırılmam bir oldu. gelmişti. fakat gördüğüm görüntü her bir uzvumu cayır cayır yaktı. canımın acısını siktir ettim o an. çünkü benim küçük acım onun o hâlini gördüğümde ezilip kaldı bir kenarda. ağlamaktan şişmiş gözleri, dağılmış saçları ve akan yaşları ile benim güzel sevgilim duruyordu karşımda.

"adi piç."

ağlamaya devam ederken sert bir yumruk daha yedim. geriye sendelenmeme fırsat vermeden bir yumruk daha.

"neden gidiyorsun benden jeongguk, sikeyim seni neden bu kadar acıtıyorsun beni."

gözlerinden akan yaşlara benimkiler de eşlik ediyordu artık. kaşımdan süzülen sıcak sıvıyı hissettiğimde yaptığım tek şey susmak oldu. elleri yakamda yer edindiğinde göz göze geldik. o da sustu.

"jeongguk, canımı al ama gitme benden." dedi kısılmış sesiyle. "yalvarırım beni her defasında bırakıp gitme, yak, yık ama yapma bunu."

"özür dilerim."

"ileri gittiğimin farkındayım, ağzımdan çıkan sözlerin telafisi olmaz."

"taehyung."

"her siktiğimin olayında beni ortada öylece bir başıma bırakıp gitme. gerekirse vur ama arkanı dönüp gitme."

edecek tek kelime bulamadım o böyle söyleyince. ellerini beline sarıp kendime çektim bedenini. başını boynuma gizledi, hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. o her iç çektiğinde benim içim sızım sızım sızladı. parmaklarım saçlarına yöneldi, usul usul sevdim her tutamını.

"özür dilerim bir tanem."

"nefret ediyorum senden piç kurusu." dedi. boynumda yaslı olan kafası yüzünden sesi boğuk çıkmıştı.

"ağlama artık."

"kes sesini."

"taeh-"

"kes dedim."

yüzümde buruk bir tebessüm kendini gösterirken taehyung geri çekildi burnunu çeke çeke. yaşlı gözlerle yüzümde gezindi hareleri.

"jeongguk."

eli vurduğu yere gittiğinde gözünden geçen o pişmanlığı gördüm.

"çok," dedi yutkunup. "çok acıyor mu?"

"acımıyor."

"özür dilerim."

"dileme."

koluna sarılı olan bandanayı çıkarıp süzülen kanı sildi büyük bir dikkatle. ben de onu izledim öylece. ardından uzanıp dudağıma açtığı yarayı öptü. geri çekildikten sonra hâlâ ağlıyordu.

"orospu çocuğusun, hak ettin."

"bir yumruk daha isterim."

"komaya bile sokarım bu gidişle seni."

"diyorsun."

"deneme ücretsiz."

böyleydik işte. biraz tehlikeliydi ani ruh değişikliklerimiz. kim sikler ki, taehyung yanımda olduğu müddetçe aldığım zararı bile kârıma sayardım. biraz önce unuttuğum acının yerini şimdi özlem sarmışken ne önemi vardı ki neyin ne olduğunun?

cümlelerim biraz zordur, evet.

"bugün için -"

"sen gittikten sonra bir posta da ben dövdüm sehun'u."

"ne?"

"ne olduğunun farkındaydım ama bir sik yapmama müsade etmedin, daldın adam."

"bıraksan sike sike öldürürdüm onu."

"sana kızdığım nokta da bu jeongguk. öyle vurdum duymaz bir piçsin ki, başının belaya girmesini umursamazsın."

"uğrunda her şeyi yaparım, gözüm görmez bir şeyi," dedim gözlerinin içine bakarken.

"bu yaptığın bana zarar verir en çok. bir daha görmeyeceğim, ne kavga ettiğini ne de çekip gittiğini."

"barıştık mı?"

"ağzını yüzünü dağıttığıma göre evet."

"haşin."

"ver topu da iki oynatayım seni."

"siktir lan, yılların futbolcusuyla sidik mi yarıştırıyorsun?"

"sevmiyor olmam bilmediğim anlamına gelmiyor jeon efendi."

"sümüğünü sil önce."

"top yerine seni sektiririm, kızdırma beni."

"görelim bakalım kim kimi sektirecek."

günün anlam ve önemini değiştiriyorum. burun çeke çeke oynadığımız maçta taehyung'a yenilmem kadar acı verici bir şey yoktu.

smoke symphony |tkWhere stories live. Discover now