26 / part 2

648 58 19
                                    

Nefesi sıkışan kadın yatakta iki büklüm öksürmeye çalışırken eliyle sıkı sıkı boğazını tutuyordu. Diğer eli göğsüne art arda yumruk darbeleri indiriyor, kalbindeki kasılmaların dinmesi için çaresizce göğsüne vurmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Öksüremiyordu bile ki bu kötüye işaretti.

Dükalık doktoru odanın diğer köşesinde şifalı karışımlar hazırlarken bir hemşire kadının sırtına ne yapacağını bilemez halde masaj yapıyordu.

Diğer köşede sehpaya tutunarak ayakta kalmaya çalışan arşidük vardı. Gözleri hissettiği korkunun büyüklüğünü açıkça yansıtıyordu. Öyle ki titriyordu. Eşini kaybetme ihtimali onu doğduğundan beri korkutan ilk ve yegane şeydi. Göğsü şiddetle inip kalkarken karısının alamadığı nefesleri soluduğu için içi acıyordu. Hiçbir şey yapamıyor olması canını sıkıyordu.

Doktor karışımı tamamlayıp arşidüşesin yanına gittiğinde ona ilacı içirmeye çalıştı ama ne yazık ki nefes bile alamayan kadının boğazından ilaç geçmiyordu. Boğazında bir şeyler düğüm düğüm olmuştu. Sanki orada görünmez bir duvar oluşmuş gibiydi. Ne oksijen, ne de başka bir şey geçirmiyordu.

Onun bedeni de zangır zangır titremeye başlamışken göğsünü yumruklayan ellerindeki güç azaldı. Nefessizlikten mosmor olan yüzü son kez kasıldı ve gözleri yavaşça kapandı.

Bir an odadaki tüm sesler kesildi.

Başı yastığa düşen kadının göğsü hareketsizce kalırken dudaklarının kenarından ince bir kan sızıntısı göründü.

Odaya ne ara girdikleri anlaşılmayan üç küçük çocuktan ortanca olanı kadının ölümün soğuk kollarına teslim olduğunu anlayıp çığlık attığında diğerleri de irkilerek durumun farkına vardı.

Arşidük soğuk soğuk terlerken aniden göğsüne oturan acıdan dişlerini kıracak kadar sıktı. Bacaklarında ki güç çekilmiş gibi dizlerinin üzerine yığıldı. Elini acıyan kalbine attığında aldığı her nefes haramdı ona göre. Meleğinin yaşamadığı bir hayatta kalbinin hâlâ atması adaletsizlikti. Gözlerinden akan yaşlar beklenmedikti ve teninin soğukluğuna tezat bir sıcaklıktaydı. İçi yanıyordu ama bedeni soğuyordu. Hayat anlamını yitiren herkes gibi o da buz kesilmişti, tıpkı gözleri önünde ki eşinin soğuyan cesedi gibi.

Ne kadar o pozisyonda acılar içinde kaldı bilinmez. Gözleri dakikalarca karısının cesedini izlerken aniden gözlerini büyük bir hiddet kaplamıştı.

Titremesi kesilirken ayağa kalktı. Kaşları çatık, çenesi sıkmaktan kırılacak haldeydi.

Sert ve kararlı adımlarla dükalık evinden çıktığında elini havaya kaldırdı. Sol avcundan dışarı akın eden kara isler saniyeler içinde tüm diyarı kuşattı. Diğer eli de havaya açıldığında yeryüzü parçalanmaya başladı. Her şey ve herkes tek tek dipsiz, karanlık bir girdabın içine düşerken onun içi soğumamıştı. Evreni yok ediyordu ama kalbindeki boşluğu dolduramıyordu. Gözlerinde biriken yaşlarla birlikte gökyüzünde kuvvetli şimşekler çakmaya başladı. Düştüğü yeri paramparça eden şimşekler kendi gökyüzünü de parçalamıştı.

Ve aniden, tıpkı karısının ölüm anında olduğu gibi, her yeri korkunç bir sessizlik kapladı.

Alevle, suyla, toprakla ve havayla değil. Karanlığa hapsederek ve her şeyi yıkımın gücüyle parçalayarak evreni yok etmişti. Eşini kaybetsine neden olan tanrılardan intikamını almıştı ama içindeki acı hiç azalmamıştı. Bulunduğu yere baktı hissiz gözlerle. Evini yok etmemişti yalnızca. Çocukları ve eşinin ölmüş dahi olsa bedeni içerdeyken oraya zarar veremezdi. Hiçliğin ortasında öylece duran dükalık evinin kapısından çıkan büyük oğlunu izlerken kalbini söküp atmayı düşünüyordu.

Ruhsuz Düşes CanlandıWhere stories live. Discover now