<²>

88 9 12
                                    

Gözlerini yavaşça açmaya çalıştı jisung. Her yeri ağrıyordu gözünü bile zor açmıştı. "Sonunda uyandın,Lee jisung" "Kimsin sen?" "Adım Nayeon,senden birşey rica etmek için seni kaçırdık. Bizi Minho görevlendirdi" "Ne istiyorsunuz?" "Bizim için Minho ile görüşebilir misin?" "Minho ile görüşmek istemiyorum" "Jisung lütfen sadece konuşsanız" "noona ben-" "Lütfen jisung birşey olursa biz seni koruruz" Nayeon noona'nın ısrarları üzerine görüşmeyi kabul etmişti jisung.

Oturduğu yemek masasında rahatsızca kıpırdanıyordu jisung. Neden burda olduğunu ne konuşacaklarını bilmiyordu bile.

Önündeki sandalyenin çekildiğini duydu ama kafasını bir santim bile kaldırmadı. "Bana bakmıcaksın değil mi jisung?" Kafasını kaldırdı ve iki siyah gözle göz göze geldi. "Jisung ben özür dilerim biliyorum yaptıklarımın saçmaydı ama.." "ama ne?" "Sunoo ölmedi jisung yaşıyor" Minho'nun tek nefeste söyledikleri ile içtiği su boğazında kalmıştı. öksürmekten kızarmıştı jisung. "Ne dediğin farkındamısın sen?!" "Jisung sakin ol lütfen" sandalyeyi ittirerek kalktı jisung. "Sakin falan olamam ben minho" "İyi sakin olma ama açıklamama izin ver" "Neyi açıklıyacaksın Minho neyi?" Minho'nun da ayağı kalkması ile bir adım geriledi jisung. "Otur ve açıklamama izin ver" derin bir nefes alarak yerine geri oturdu.

"Aylar önce 2. Dava açılmadan önce. Sunoo'nun mezarına ziyarete gittim. Biliyorum hakkım değildi fakat çok özlemiştim oğlumuzu" oğlumuz kelimesini bastırarak söylemişti minho. "Mezarlığa chan hyung ile gitmiştik. Girdiğimizde Sunoo'nun mezarı kazılmıştı ve içi boştu. Senin görmeye geleceğini biliyordum bu yüzden mezarı kapatırdım. Aylardır Sunoo'yu bulmaya çalışıyorum fakat hala aynı" dili tutulmuştu jisung'un. Konuşamıyordu. Konuşmak istemiyordu.

Gözünden yaşlar sırayla akmaya başladı jisung'un. "Minho" yerinden kalktı ve vampirinin önüne diz çöktü alfa. "Jisung onu bulucam ve sana getiricem siz ikiniz mükemmel bir aile olacaksınız" "sen,sen nerdesin?" Minho bir süre sessiz kaldıktan sonra ayağı kalktı. "Motorunu yaptım dışarıda seni bekliyor" Minho çıktıktan sonra sadece arkasından baktı jisung.

<>

Jisung,motoruyla evinin yolunu tutmuştu. Yolda giderken düşünceleri onu yine yanlız bırakmamıştı. Evine vardığında yuqi ve changbin'in seslerini rahatlıkla duyabiliyordu. "Changbin nerde bu çocuk" "Yuqi bilsem burda mı olurdum?" "Tanrım kafayı yiyeceğim" kapının zili çaldığı an açılması bir olmuştu. Yuqi kapıyı açtığı an kollarını jisung'a sardı. "Nerdeydin sen 1 gündür yoksun ortada" "Abla ben 17 yaşındaki jisung değilim" "Olma zaten" ablasının dediğini gayet iyi anlamıştı. 17 yaşındaki jisung her şey için fazla masumdu.

"Çok korktuk lan sana birşey oldu diye" changbin korkudan ilan bile verecekti fakat felix onu durdurmuştu. "Felix, Chanyeol hyung kim?" Felix karnındaki bebeklerini severken konuşmaya başladı. "Chanyeol hyung annemin kardeşinin en büyük oğlu. Rose ablayı zaten tanıyorsunuz onlar kardeş bide sunghoon ve jay var işte"

"Anladım...bebeklerin durumu ne peki?" Felix changbine bakarak gülümsemişti. "Biri kız biri erkek" jisung gülümseyerek felix'e sonrada abisine baktı. "Sizin adınıza sevindim..adları ne koyacaksınız" Changbin,"kız olanın adı rosie, Felix'le ben, erkeğe ismini senin koymanı istiyoruz" "Ben mi?" Felix başını aşağı yukarı sallayarak onayladı jisung'u. "Adı...si-woo olsun" Changbin ve Felix birbirlerine baktılar ve onayladılar. Jisung, ayağa kalkıp odasına doğru yöneldi.

Aklında hala oğlunun yaşama olasılığı geliyordu. Gerçekten yaşıyor olabilirmiydi? Ama gözleri ile görmüştü Minho'nun onun kalpinden vurduğunu. Yatağına oturup ellerini siyah saçlarına geçirdi. "O öldü kendi elleri ile öldürdü onu yaşıyor olamaz hayır" Telefonun çalmasıyla ayağa kalktı jisung. Telefonunu eline aldığında bilinmeyen bir numara olduğunu gördü. Aramayı açıp kulağına götürdü.

tue-moi chérie - MinsungWhere stories live. Discover now