NOEL GÜLÜ 7

55 4 48
                                    


GÜNÜMÜZ

Bir hafta olmuştu. Günlüğe elime sürmeyip okumayalı tam bir hafta. Beni psikolojik olarak o kadar yıpratmıştı ki geçen o bir hafta da ruhumun ve bedenimin dinlendiğini iliklerime kadar hissetmiştim. O geçen bir haftada işlerimi düzene koyup dünyalar güzeli karımla güzel vakitler geçirmiştim. Belki de artık günlüğü atmalıydım. Çünkü ya günlük beni tüketecekti ya da ben onu. Kara büyü gibi bir şeydi. Eline alanı kendisine esir ediyordu.

"Ben hazırım!" Gece mavisi mini elbise, ipleri bacağına dolanmış siyah topuklu ayakkabıları, su dalgası saçları ve yüzündeki duru makyajıyla nefesimi kesmişti. Lydie karşıma geçip etrafında döndüğünde gözlerimden kalp çıktığına yemin edebilirdim.

İşten eve geldikten sonra Lydie'ye yemeğe çıkma teklifi etmiştim. Lydie ise bunu büyük bir mutlulukla kabul etmiş yarım saat içerisinde hazır olacağını söylemişti. İki saat kırkdokuz dakika. Akşam yemeği yerine gece yemeğe yiyeceğimiz, iki saati geçtikten sonra kesinleşmişti. Yeminim vardı, Lydie aşağı indiğinde beni bu kadar beklettiği için söylenecektim. Tabii karşısında konuşmayı hatırlayabilirsem. O kadar güzeldi ki... İçim gidiyordu. Bugün günlerden neydi? Saat kaçtı? Adım neydi? Bu kadın çok güzeldi.

Keşke ona gözlerimden kendisini gösterebilseydim. Eminim dünyanın en güzel kadını olduğuna inanırdı. Acaba kendisi de güzelliğinin farkında mıydı? Farkında olmalıydı. Farkında olması için sürekli bunu kendisine hatırlatmam gerekiyordu.

Ayağa kalkıp karşısında dikildiğimde Lydie başını kaldırmak zorunda kaldı. Öyle güzel bakıyordu ki. "Çok.." dedim kısık sesle. Boğazım kurumuştu. "Sen.." dedim yine aynı ses tonuyla, sesim çıkmıyordu.

"Çok mu güzelim?" diye sorduğunda başımla onu onayladım. Güzel dişlerini sergileyerek güldü. Bir iç çekiş daha.

Zorlukla yutkunduğumda, elimi yumruk yaparak dudaklarımı kapattım. Bir kaç kere boğazımı temizlemek için öksürdüğümde derin nefes aldım. "Acaba," dedim bu sefer sesim daha iyi çıkıyordu. "Yemeği evde mi yesek?"

Lydie arkasını döndüğünde şarapların olduğu rafa ilerledi. Bardağına kırmızı şarap doldurduğunda, bardağı dudaklarına yaslayarak bana döndü. Bir yudum. Boğazından akıp giden şarap. Şöminenin ateşi yüzüne yansıyor. Kadın alev alev yanıyor. Bende onunla yanmak istiyorum. Bardağın içindeki şarabı elinde döndürerek bardakta girdap etkisi yarattı. Bir yudum daha. Diliyle üst dudağını yaladı. Bir iç çekiş daha.

"Yemeğe evde mi yiyelim demiştin?"

Yanına ilerleyip kendime şarap doldurdum. Bardağımı bardağına vurduğumda bardağı dudaklarıma yaklaştırarak bir yudum aldım.

"Tabii sen de istersen?" dedim göz kırpıp yandan gülümseyerek.

"Nerde mesela?" dedi yüzüme yaklaşıp fısıldayarak.

Bende ona doğru yaklaştığımda önce dudaklarına ardından gözlerine baktım. "Sen nerede istersin?" dedim fısıldayarak.

Boğazından memnun bir mırıltı çıktığında hafif geri çekildi. Şarabından bir yudum daha aldı. "Kelime oyunu?"

"Asla." dedim ciddi bir şekilde. Lydie inanmaz bakışlarla bana baktığında, "Sadece isteklerinizi önemsiyorum." dedim.

Lydie anladığına dair bir mırıltı çıkardığında elimdeki bardağı dudaklarıma yaslayarak şarabı fondip yaptım. İçim yanıyordu.

"Pekala." dedi elindeki şarapla pencerenin önündeki bilardo masasına ilerleyerek. "Yemeği burada yiyebiliriz." Elindeki bardağı bilardo masasının kenarına koyduğunda eline eldivenini geçirerek ıstaka'ya uzandı. "Eğlenceli olabilir."

NOEL GÜLÜWhere stories live. Discover now