NOEL GÜLÜ 9

40 4 35
                                    

GÜNÜMÜZ

Boynumdan belime kadar inen sancıyla gözlerimi araladım. Kulağımdan girip beynimde davul etkisi yaratan telefon melodisi ise imtihanım gibiydi. Saat kaçtı? Hava halen karanlıktı. Sağ elimde madalyon ve sol elimde günlükle ayağa kalktığımda madalyonu cebime sıkıştırdım. Yatağın üzerindeki telefonu elime aldığımda arayan kişiye bakmadan telefonu açarak kulağıma yasladım.

"Evet?" Sağ elimi boynuma atarak ovaladım. Günlüğü okurken yerde uyuyakaldığım için her yerim tutulmuştu.

"Charles benim, Lydie'nin annesi."

Duruşum dikleştiğinde bakışlarım kolumdaki saate indi, daha sabahın beşiydi. "Bir sorun mu var Caroline hanım? Lydie iyi mi?"

Yaşlı kadın telefonun diğer ucunda derin bir nefes aldığında, "Arkadaşlarıyla dışarı çıktı. Biraz da sarhoştu." Sesi sıkıntılı geliyordu.

"Söylemek istediğiniz başka şeyler daha var mı Caroline hanım?"

"Şey Charles," Soluklanmak için sessiz kaldığında sakinleşmek adına sağ ayağımın topuğunu yere art ardına vuruyordum. "Lydie'nin senden önceki eski sevgilisi de diğer arkadaşlarının arasındaydı. Hatta bana şey bile dedi.."

"Ne dedi?" sesim kendime hakim olamayarak sert çıkmıştı.

"Merak etmeyin kızınız bana emanet, dedi."

Derin nefes alıp verdiğimde boynumu oynatarak çıtlattım. "Haber verdiğiniz için teşekkür ederim Caroline hanım." diyerek telefonu kapattım.

Elimdeki günlüğü yatağın üzerine gelişi güzel fırlattığımda hızlı adımlarla odadan çıkarak aşağı indim. Salona girdiğimde koltuğun üzerindeki montumu masanın üzerindeki cüzdanımı ve arabanın anahtarlarını da alarak evden çıktım. Arabaya geçip bindiğimde telefonun ekranını açarak Lydie'nin telefon konumunu bularak arabayı çalıştırdım. 

"Kafasını toplasın diye rahatsız etmeyelim dedik ama demek ki rahatsız etmemiz gerekiyormuş. Birkaç saat boş bırakmaya gelmiyor. Kendini hemen saçma sapan yerlere, saçma sapan insanların önüne atıyor." Gaza ayağımı bastırdım.

Birkaç dakika sonra bulunduğu saçma sapan o barın önüne geldiğimde arabayı ani bir frenle yolun ortasında durdurdum. Arabadan indiğimde içeri girmeden önce kapının önündeki korumalara, "Anahtar arabada." diyerek içeri girdim.

İçeri girmemle yüksek ses, dumanlı ve havasız ortam beni karşılamıştı. İnsanları yararak ilerlemeye başladım. Bu kalabalıkta Lydie'yi bulmak ise tam bir İşkenceydi. Bulunduğum yerde durarak etrafımda döndüm. Üst kata çıkarsam onu daha rahat bulabilirdim. Acaba üzerinde ne vardı? Bugünkü kıyafetleri üzerinde olabilir miydi? Ama sanmıyordum. Lydie maalesef ki böyle yerlerde iddialı şeyler giymeyi severdi. 

Merdivenlerin oraya geldiğimde basamakları ikişer tane çıkarak yukarı çıktım. Tırabzanların olduğu yere geldiğimde etrafı detaylıca gözlerimle taradım. Ve en sonunda onu buldum. Kenardaki koltuklarda arkadaşlarıyla beraber oturuyordu. Kaşlarım çatıldığında parmaklarım da tırabzanları kuvvetlice sardı. O orospu çocuğu da Lydie'nin dibindeydi hatta neredeyse ağzına düşecekti ama benim alkolik karım deli gibi sarhoş olduğu için adamın ona olan bakışlarından ve yakınlığından bihaberdi.

Hızlı ve sert adımlarla merdivenleri indiğimde aynı adımlarla yanlarına geldim. O piç kurusunu yakasından tutup çektiğimde o daha ne olduğunu anlamadan kafamı burnuna geçirdim. Ortada çığlıklar oluştuğunda o şerefsizin ayağa kalkmasına bile izin vermeden üzerine çıkarak yumruklarımı yüzüne art arda geçirdim.

NOEL GÜLÜWhere stories live. Discover now