3

130 23 36
                                    

Jeonghan biraz daha büyümüş ve yetişmişti. Seungcheol ara sıra Jeonghan'ı ziyaret etmeye devam ediyordu. Fakat son zamanlarda bu sık ziyaretler azalmış, hatta uzun bir süre gelmemişti. Bu nedenle Jeonghan babasının katı kurallarını çiğneyerek odadan gizlice kaçmıştı.

Çıplak ayaklarıyla gecenin bir yarısı dışarı atmıştı kendisini. Saraydan bir köleymiş gibi köleler gibi giyinerek gizledi kendini.

Etrafı ağaçlarla kaplı olan taş yolun ortasında yürüyordu.
Seungcheol'ün yaşadığı yere çok yaklaşmıştı ki bir soylu tarafından önü kesildi. Uzun boylu, siyah saçları olan biriydi. Siyah saçları topuz yapılmış kişi Jeonghan'ın göğsüne elini koyarak durdurdu.

"Nereye böyle aceleyle?"

Jeonghan başını kaldırdığında yüzüne eğilen yüz ile şaşkına döndü. Bu kendisine kılıç dersleri veren lord Junhui'ydi.

Jeonghan onu gördüğü için biraz rahatlamış ifadesiyle "Bana hesap mı soruyorsun?" dedi.

"Prensim, siz miydiniz? Sizi bir köle zannettim. Neden bir köle gibi giyindiniz?"

"Sarayımda rahatça dolaşabilmemin tek yolu bu."

Junhui artık meçhule giden bir yol gibi arkası görünmeyen karanlık yola baktı. Yolun en ucundan buraya kadar muhafızlara ve hizmetçilere yakalanmadan çıplak ayaklarıyla gelmişti Jeonghan.

"Bu kadar uzun bir yolu dolaşmak sizin için tehlikeli değil mi?"

"Ömrüm boyunca tek başıma dolaşmama izin verilmedi. Kuleye kapatılmış bir prenses muamelesi görmekten sıkıldım. Anlıyor musun?"

Junhui ayın ışığı yüzüne vururken şaşkınlığını gizleyemeyerek "Buraya kaçarak mı geldiniz?" diye sordu.

"Başka nasıl gelebilirim ki?"

"Ama kaçtığınız öğrenilmişse eğer, şu an her yerde sizi arıyor olabilirler."

Jeonghan, Junhui'nin kollarından tuttu ve parmak uçlarında yükseldi. "Beni saklayın."

Junhui, Jeonghan'ın bileklerinden tuttu. "Neden bunu yapayım ki? Eninde sonunda gün doğmadan sarayınıza döneceksiniz." dedi.

Jeonghan tuttuğu kolları bırakıp mahçup bir şekilde başını eğdi. Junhui zeki biriydi, onun dolaşmak için gelmeyeceğini biliyordu. Jeonghan gizlediği şeyi onun öğrenmesini istemiyordu.

"Haklısın, bu yüzden eğer birisi gelip beni sorarsa görmediğini söyle. Sabah olmadan geri döneceğim."

Junhui, prensin kolundan yakaladı, "Dönecek olmanıza sevindim. Ama güneş doğana kadar size hizmet etmek isterim." dedi.

Jeonghan kaşlarını çatarak Junhui'nin kolunu tutan eline baktı. Ardından kızgınca başını kaldırdı. "Sana burada kalmanı söylüyorum. Peşimden gelme."

"Neden bu kadar sertsiniz? Size yardım etmek istiyorum." Junhui önce kırgın bir yüz ifadesiyle ağzından çıkan sözlerin ardından dudaklarına bir gülümseme takınarak, "Yoksa gizlediğiniz şeyi öğrenmemden mi korkuyorsunuz?" diye sordu.

Jeonghan hızla dönüp "Sınırını aşma. Bir kılıç ustası olarak kalmaya devam et." dedi ve etekleri rüzgarda savrularak yoluna devam etti. Junhui arkasından ona seslendi.

"Ama o yol Dük Choi'nin yaşadığı yere gidiyor."

Junhui'nin bahsettiği Dük, Seungcheol'ün babasıydı.
Jeonghan aldırış etmeden yürümeye devam etti. İzini kaybettirmek için hızlı hızlı yürüyordu fakat Junhui o raddeden sonra zaten hareket etmemişti.

KARGA ~ JeongcheolWhere stories live. Discover now