5

154 22 64
                                    

"O prens değil mi?"

"Modası geçmiş elbiseleri giymesine şaşmamalı."

"O gerçekten bir soylu mu?"

"Bir cariyenin oğlu olmasına rağmen fazla güzel."

"Hayır, bir erkek için fazla güzel."

"Gerçekten erkek mi?"

"Bedeli yüksek biri olmalı."

"Ona sahip olmak istiyorum."

"Kralın onu odaya hapsettiğini duydum. Zavallım."

"Bize güzelliğini göstermemiş olması ne büyük kayıp."

"Söylenenler doğruymuş. Tam bir erkek güzeli. Babası ölünce ne olacak?"

"O ülke yönetebilir mi ki? Yıllarca yüzünü bile görmemişken..."

Jeonghan kulaklarına dolan iğrendirici sözlerin etkisinde kararan gözlerinin önü bulanıklaşırken yumruğunu sıktı. Elindeki çiçeği paramparça ediyorken sanki kendisi duymuyormuş gibi konuşan sözde soylu kişilerin ağzından dökülen iğrenç cümleler gururunu incitse de henüz pes etmedi. Dişlerini sıkarak sessizce "Kesin sesinizi..." dedi.

"Prensim. Bir şey mi dediniz? İyi görünmüyorsunuz. İyi misiniz?"

Yanındaki Junhui'nin endişeli sorularını duymayacak kadar kendini kaybetmişken elindeki parçalanmış çiçeğin kalıntıları tırnaklarının arasına dolup tırnakları avuç içine batmaya başlamıştı.

"Kesin sesinizi!"

Salondaki yüzlerin tamamı Jeonghan'ın şiddetli haykırışına dönünce kendisi de şaşırmıştı. Junhui endişe ile onun bir hata yapmasından korkarak onu tutuyordu. Ardından Junhui'nin elinden sıyrılıp insanların dudaklarını oynatarak yaptıkları laf kalabalığını görmezden gelerek elindeki çiçeği yere fırlattı ve Seungcheol'ü tebrik için önüne yürüdü. Kadehine doldurulan şarabı kaldırıp resmi görevini tebrik ettikten sonra Jeonghan'ın tebriği ile Seungcheol, kalabalık tarafından alkışlanmaya başlandı.

"Vay, göründüğünden daha sert çıktı."

"Hırçın olmasını sevdim."

"Yine de fazla acemi."

"Ne kadar da küstah!"

"İleride ne olacağını merak ediyorum."

Jeonghan söylenenleri umursamayı bırakıp kaşlarını kaldırarak kendisine ayrılan koltuğa oturdu. Junhui ise hemen yanında duruyordu.

"Yeni bölge yöneticiliği ha? Zaten elinde şimdiden birden fazla bölge yok mu? Neden bu kadar şatafat?"

Junhui büyük salonun süslerle çevrili duvarlarına bakarak konuşuyordu. Daha önceleri böyle bir kutlama sergilenmemişti Seungcheol için. Gözlerini kısarak Seungcheol'ü küçümseyici bakışlarıyla süzüp "Kendini prens sanacak şimdi. Asıl prens buradayken..." diyordu, ardından Jeonghan'ın elini nazikçe tutup dudaklarına götürdü; "Bir de ayağına çağırıyor sizi."

Jeonghan elini ustasının avuçları içinden kurtarırken Seungcheol bu küçük tiyatro sahnesine şahit olmuş ve kendisini kutlayan alkışların arasından geçerek sevgili prensinin ve Junhui'nin önüne geçti.

"Sizi burada görmekten büyük şeref duyuyorum prensim."

Jeonghan'ın elini bu kez Seungcheol tutarak üzerine dudaklarını bastırdı; "İyi ki geldiniz."

KARGA ~ JeongcheolTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang