Bölüm 1: Mirasın Kaybı

33 6 13
                                    

Öksürükler içerisinde bir bardak su için yalvarırken o konuşmadan ne istediğini anlayabilmiştim. Yatağının hemen tam karşısında, odasının sonunda ki sürahiden su doldurdum. Su dolu bardakla yanına giderken elimi başına koyarak biraz doğrulmasını sağladım.

"Teşekkür ederim, Miona" gözlerinde ki o kederi, o veda dolu bakışları görebiliyordum.

"Başka bir şey ister misin anneanne?" teşekkürünü hiç umursamadan üstünden kayan battaniyesini tekrar üstüne koydum.

"Evet" bu duymaya alışık olduğum bir cevap değildi. Genelde hayır ya da senin sağlığın cevaplarını alırdım. Merakla kafamı ona çevirdiğimde zar zor da olsa gülümsedi. "O bölmeli dolabı görüyor musun?" elleri titrerken işaret parmağı ile kapının hemen yanında ki kahverengi dolabı işaret etti. Başımı onaylar bir şekilde sallayınca konuşmaya devam etti. "Onu aç. İçinde altın rengi kanatları olan şahinli kutuyu getir." dedi.

Hiç sormadan ayağa kalkarak bahsettiği altın kanatlı bir kutuya bakmaya başladım. Bölmeleri karıştırırken sonunda altın sarısı renginde ki bir parıltı çarptı gözüme. Üstünde ki eşyaları kaldırınca bahsi geşen şu şahin olduğunu anladım. Kutuyu çıkararak dolabı tekrar kapattım ve içinde ne olduğu merakı ile kutuyu anneanneme verdim.

Titreyen ellerine rağmen kutuyu açabilmeyi başarmıştı. Kutunun içinde görebildiğim tek şey beyaz bir mendildi. Daha sonra anneannem mendili çözmeye başlayınca asıl görmemiz gereken şey kendini göstermeye başladı. Bu bir kolyeydi. Ama şu ana kadar gördüklerim arasında en güzeli, en zarifi ve en büyüleyicisiydi. Kolyeyi tekrar kutuya koyarken, kutunun kapağını kapattı. Daha bakmaya doyamamışken özlem ve hasretle baktı kutusuna. Ardından kollarını bana uzatarak elinde ki kutuyu kucağıma bıraktı. Merakla konuşmasını beklerken aynı zaman da içimi bir heyecan kaplamıştı.

"Artık senin, Miona" elini benimkinin üstüne koyarken gülümsemesini eksik etmedi.

"Teşekkür ederim, Anneanne!" heyecanla boynuna atlayarak yanağına öpücükler kondurdum. Öksürmeye başlayınca onu sıktığımı fark ettim ve hemen geri çekildim.

"Bu kolye bana anneannemden kalmıştı. Zamanı gelince de torunlarımdan birine vermemi söylemişti. O zamanlar büyükbabanla evliydim. Ve yalnızca bir çocuğumuz vardı. Annen..." derin bir iç çekti o günlere duyduğu özlem ile.

"Neyin zamanı gelince?" nedense huzursuzlanmıştım söylediği bu sözler üzerine.

"Hissediyorum, Miona." yüzünde ki gülümseme silinirken gözleri hala ışıl ışıldı. "Bu benim son gecem. Yani bu dünyada ki son gecem. Göçüp gid..." sözünü devam ettirmesine izin vermeden yattığı yerden ona tekrar sarıldım.

Her zaman öleceğinden bahsederdi ama hiçbir zaman gerçekleşmedi. Babam, abim ve büyükbabam gittikleri son gemi seferinde korkunç bir fırtınaya yakalandılar. Ne yazık ki yalnızca cesetlerinden bir kaç parça kıyıya vurmuştu. O zamandan beri anneannem yatağa mahkum olmuştu. Kocası ile dillere destan bir sevgi ile bağlıydılar ama onları hayat ayırmıştı. O günden beri bu hasta hali ile her gün öleceğinden bahsetti ama tanrılara şükür hala bizimle. Yine sabah o yumuşak sesini duyucağımdan emindim. Çok yorgun olduğunu fark edince onu alnından öpüp iyi geceler diledim. Mumları üfleyip ışıklarını söndürünce içimi bir hüzün kaplamıştı.

Anneme iyi geceler öpücüğü vermek için odasına gittim ama çoktan rüyalara dalmıştı. Elimde ki kolye kutusunun verdiği sabırsızlıkla hızlı adımlarla odama daldım. Bir çırpıda pijamalrımı giydikten sonra yatağımda bağdaş kurarak kutuyu öylece seyrettim. Ardından kutuyu kucağıma alarak pürüzlü kısımlarında parmaklarımı gezdirdim. Daha fazla dayanamayıp kutunun kapağını açtım. Mendile sarılmış olan zarif kolyeyi avuçlarımın içine aldım. Kolyenin taşının üzerinde ki şahin işlemesini gördüm mendili yavaşça açarken. Zincirleri bile öyle zarifti ki sanki kraliçelere layıktı. Ama şu işe bak ki artık benimdi.

Rüyada Hapsolmuş GerçekWhere stories live. Discover now