Bölüm 6: Zihnimde Ki İblis

8 1 0
                                    

Sanfar'dan sonunda çıkmıştık. Bu tam bir gece iki gün sürmüştü ve şu an güneş tam tepemizdeydi. Gece uyumamıştık bile. Mion yol boyu yine konuşmamıştı ama buna alışmıştım. Yine onunla bu konu hakkında bu gece konuşacaktım. Ya da konakladığımız ilk an da ona bu konuyu açacaktım. Eminim Markos da bu halimize şaşırmıştır.

"Gideceğimiz ilk yer neresi, Markos?" dalgın bir şekilde haritaya at sırtında bakarken gözlerini Mion'a çevirdi Markos.

"Serap çölünden önce Altın yolundan geçeceğiz, Pre..." Markos hala Mion'un dediği gibi ona ismiyle hitap etmekte zorlanıyordu. Sonuçta karşısındakinin tek sözü ile sorgulanmadan kellesi gidebilir. "Mion" sonunda adını söyleyebilmişti.

Zaten yol boyu birbirleri ile benden daha çok konuşmuşlardı. Markso az da olsa yemek molalarında benimle konuşuyordu. Mion'a kıyasla benimle konuşurken daha rahattı. Markos'a bu zamana kadar yaşananları anlatmıştım zaten. Yine yemek molalarından birinde güneşin yakıcı ışınlarından korunmak için yolumuzun üzerinde ki bir ağacın dibine kurulduk.

"Miona?" ben çantada ki yiyecekleri çıkarırken yanıma oturdu. Aslında bu beni şaşırtmıştı çünkü genelde yemek yedikten sonra gelirdi konuşmaya.

"Evet" çantayı kapatıp yiyeceklerden yemeye başladım.

"Mion ve sen tüm yol boyunca böyle miydiniz?" sonunda dikkatini çekmişti demek. Ama dikkat çekmeyecek bir durumda değildi zaten. "Yani biraz sessizsiniz sanki"

"Hayır" farkına varmış olduğu durumdan dolayı sertçe yutkunarak boğazımı temizledim.

"Özel değilse nedenini sorabilir miyim peki?" sürekli soru soruyordu ama bu beni normalin aksine hiç sıkmıyordu. Çünkü Mion'u da olduğu gibi Markos'u da tanımak istiyordum ve bu şekilde konuşmaya başlayabilirdik. Yani umuyorum ki öyle olur. Çünkü yol boyu aynı ninniyi mırıldanmaktan bıkmıştım. Bu ninni beni rahatlatmanın aksine beni daha çok yaralıyordu.

"Konuşmuyoruz çünkü prensin biraz trip atıyor" gözlerimi devirerek önümde ki yiyeceklerden bir lokma aldım.

"Anladım" dediğinde kalkacağından şüphelenmiştim. Yani yine tek başıma oturacaktım.

"Çünkü..." ayağa kalkmaya hazırlanırken dikkatini yine benim üzerimden toparladı. "Tavernada ki yangının benim yüzümden çıktığını ve bir iblisle savaştığımı anlatamadım." artık iblis dediğimde onlardan iğrenmekte güçlük çekiyordum. Bir zaman sonra onlar gibi olacak olmam düşüncesi beni her geçen saniye bitiriyorsa da dayanmaya çalışıyordum.

"Ama günler geçti." beni düşüncelerimden koparmıştı. Evet günler geçmişti ama hala benimle konuşmuyordu. Umursamazca omuz silktim. Ancak büyücünün bana verdiği bu sır bana daha fazla ağırlık yapmadan birileri ile paylaşmak istiyordum. Bunu içimden gelen bir dürtü ile Markos'a söylemek istiyordum.

"Ben..."Markos kendi yiyeceklerinden tırtıklarken ben konuşunca ağzında ki lokmayı hızla yuttu. Yüzümde ki ciddiyeti fark etmiş olacak ki o da aynı şekilde bana bakmaya başladı. "Büyücünün dediğine göre..." beynime saplanan acı ile yüzümü buruşturdum. Bir güç cümlemi tamamlamama izin vermeden beni susturdu. Zihnimi adeta susturmuştu.

"Yapma Miona" bu ses daha önce duyduğum bir sesti sanki. "Gerçeği söylersen senden uzaklaşırlar"

"Hayır" hala bana ait olduğunu düşündüğüm zihnimle ona karşı çıktım.

"Hadi ama bir iblise kim güvenebilir ki?" bu küçümseyici ses iç gıcıklayan bir tondaydı.

"Ben iblis değilim!" şiddetle karşı çıkarken sesimin sanki bana ait olmadığını hissettim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 26 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Rüyada Hapsolmuş GerçekWhere stories live. Discover now