on dört

31.2K 1.8K 131
                                    

Özüm Aranıyor...

Telefonumun ekranını kaplayan sesli aramayla gözlerim irice açıldı. Alp yazısını içimde tekrar tekrar okurken zil sesim odamda yankılanıyordu. Anlamsız bir heyecan damarlarıma sızarken ekran karanlığa gömüldü.

Kafamı telefonun ekranından kaldırıp karşımdaki aynaya çevirdim. Gözlerimle kendimi süzüp saçlarımı düzeltme gereksinimi duydum. Sadece sesli arıyor Özüm.

Hafta sonları tam bir asosyal olduğum, odama kapanıp, hiç kimseyle iletişim kurmadığım için çatallayan sesimi birkaç sıralı öksürükle düzeltmeye çalıştım.

Telefonumun zil sesi tekrardan kulaklarıma dolduğumda hiç beklemeden telefonu açtım. Bu kadar özenmemin nedeni sadece ilk izlenimimin güzel olması gerektiğiydi.

Başka ne olabilirdi ki?

"Alo?"

Duyduğum kalın ses tonuyla birlikte aynadaki yansımama saçma bir sırıtış attım. Güzel bir sesi vardı. Tek bir kelimeden çıkartmıştım bunu, evet.

Sesinin kalınlığı karşısında, sesimi tekrar kontrol etmek istedim ama bunun için artık çok geçti. Çünkü tam tamına on iki saniyedir konuşmuyordum.

"Alo?"

Derin bir nefes. Ama içine hafif gülüş sığdırılmış. Ya da benim hayal dünyam...

"Bana yaşlı diyorsun ama daha telefonu açtığını farkında değilsin."

Tane tane kurduğu cümleyle aynadaki yansımama göz kırptım. Sahiden sesi güzeldi.

"Hayır, ben farkındayım. Sadece sen çok yaşlı olduğundan kulakların beni geç duyuyor."

Sohbetimizin başladığı noktaya inanamıyordum. Özellikle bir anda çirkeflik hâline bürünen Özüm'e.

Yine o derin nefesli gülüş sesini duyduğumda hayal dünyamın bir eseri olmadığını anladım.

"Allah Allah! Bu mevzuyu en son hâlletmiştik sanki?"

"Sen tekrardan açtın," dedim ayaklarımın ne ara havada sallanmaya başladığını bilmeden. Tekrar aynadaki yansımama bakıp yüzümdeki aptal sırıtmayı silip, ciddiyete büründüm.

Hayırdır?

"Hem sen ne zaman geldin?" diye sordum sessizliğe izin vermeden.

Böyle de bir huyum vardı. Birisiyle tanışmadan önce dünyanın en soğuk insanı olabilirdim ama tanıştıktan sonraki gevezeliğimle kimse başa çıkamazdı.

"Şimdi," dedi yorgun bir tınıyla. Fakat sonradan eklediği cümlede büyük bir enerji vardı. "Bana bir sürü mesaj atmışsın."

"Sadece birkaç tane."

"Bir sürü vardı."

"Birkaç tane, abartma!"

"On altı tane. Ama sen bilirsin."

Kʼalp Gʼözüm | Texting Where stories live. Discover now