9.

767 140 39
                                    

"Güzelim, artık gitmek zorundasın"

Minho prens'i saraya göndermeye ikna etmeye çalışıyordu, Jisung kalıp yardım etmekte ısrarcıydı. "Ama kalırsam yardım edebilirim"

Korsan etrafı kontrol ederek Jisung'un yüzünü avuçları arasına aldı ve dudaklarına eğilerek kısa ama prens'i susturacak kadar etkili bir öpücük vermişti. Geri çekilip, prensin gözlerine bakmak adına bir iki adım uzaklaştı. "Jisung, bize yardım edeceksin zaten, Felix'i getireceksin. Yakında bitecek ve birlikte gideceğiz buradan. Şimdi konuştuğumuz şeyi yap güzelim hmm?"

Jisung dudak büzerek ayak uçlarında yükselip ellerini korsan'ın boynuna dolamıştı. Aralarındaki mesafe kapanmış, sarılmanın içindeydiler şimdi. Minho prens'in beline kollarını sarıp olabilirmiş gibi daha çok yapıştırdı kendine. Korsan zamanlarının olmadığının farkındaydı, kollarındaki oğlan'ı hiç bırakmak istemese de ayrıldı. "Hadi güzelim"

Jisung Minho'dan ayrılıp karanlık köşeden çıkarak limana yürümeye başladı. Nehayet Minho'nun gösterdiği adamın yanına geldiğinde arkasına dönmüştü. Korsan köşede bekliyordu hala. Bakır saçlıya ne zaman böyle tutulmuştu. Her zaman yalnız daha iyi olacağını düşünen prens için şimdi her şey farklıydı. Onu etkileyen gözlere son kez bakıp yürümeye devam etti.

____________________________

"Han Jisung, tekrar soruyorum. Bir şey hatırlıyorsan söyle"

Kraliçe Jisung'un geri dönmesine hiç mutlu değildi. Öldüğünü düşünmüştü ama karşısında gayet iyi olan prensi görmesi öfkelenmesine sebep oluyordu.  Üstüne bir şey hatırlamadığını söyleyen oğlan iyice körüklemişti sinirini.

"Hayır, hatırlamıyorum kraliçem" Jisung saraya getirildiğinden beri babasını görmemesiyle tedirgin olmuştu, gördüğü boş taht ile ise korkmaya baslamıştı. Kraliçeden değil babasına bir şey olma düşüncesi korkutuyordu prens'i. Ona doğru gelen kraliçe'yi görünce duruşunu daha çok dikleştirdi Jisung. Kraliçe aniden prens'in boğazına yapışmıstı. Delirmiş gibi bakıyordu oğlan'a.

"Bana bak seni şimdi öldürürüm! Buraya gelmen hataydı, ülkenin benim olmasına az kalmışken bunu bozmana izin vereceğimi mi sanıyorsun?"

Prens kurtulmaya çalışıyor ama öfkeden deliye dönmüş kadın izin vermiyordu. Jisung'un boğazındaki ellerini sıkılaştırdı. "Ama merak etme, şimdi ölmeyeceksin. Ben istediğim zaman öleceksin. Ülkenin nasıl benim olacağını izlemene izin vereceğim. Bu iyiliğimi unutma"

Kraliçe prens'i yere fırlatmıştı. "Alın şunu zindana götürün! Benim iznim olmadan kimse zindana yakınlaşmayacak"

Emirler yağdırdığı gardiyanlar yerde öksürerek nefesini düzenlemeye çalışan oğlan'ı kollarından kaldırarak götürdüler. Kraliçe güvenliği artırma emrini verdikten sonra memnundu.

"Changbin ne anlatıyorsun? Kral yok da ne demek?" Korsan siyah saçlı oğlan'ın sözünü bitirmesine izin vermeyip bağırmıştı. Changbin taktığı şapkayı sinirle koltuğa fırlattı. Ellerini saçlarından geçirip ona bakan Minho'ya dönmüştü.

"Jiyoo'nun kralı öldürdüğünü tahmin ediyorum. Her ne yaptıysa kral bir kaç gün önce aniden ölmüş. Kraliçe hemen oğlunu tahta çıkarmış ama kimse memnun olmamış, kralı kraliçenin öldürdüğü söylentileri artınca Jiyoo kralın büyük prens tarafından zehirlendiğini ve yeni kralı yani oğlunu da öldüreceğini söylemiş. Halktan duyduğum bu"

Duyduğu şeylerle çılgına dönen korsan elindeki bardağı duvara fırlatmıştı. Ekibi yine hata yapmıştı üstelik bunun sonucu hem kardeşini hem prens'i kaybedebilirdi. Alnındaki damarları belirginleşen bakır saçlı oğlan sakin kalmak için çabalamadı. "Siwoo'yu getir hemen buraya Changbin!"

Pirate / minsungWhere stories live. Discover now