1

8.9K 278 71
                                    

Öncelikle bu bir fantastik kurgudur. Bütün fantastik tarafı kendim uyduruyorum. Diğer taraftan tıp alanı il ilgili bilgim az. Araştırma yaparak yazmaya çalışacağım ama herhangi bir yanlışım olursa şimdiden kusura bakmayın.

Yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın iyi okumalar🩸🩺

24 saatlik acil nöbetini tek bir kelime ile açıklayacak olursam o kelime kaos olurdu.

Her yerde koşuşan insanlar, yüksek ses ve her saat başı yükselen kan kokusu.

Bu yüz yaşım için yanlış meslek seçtiğimi düşündüğüm anlardan birini yaşıyordum. İki damla kanla kontrolünü kaybeden biri değildim ama acil servisteki yoğun kan kokusu bazen beni çok zorluyordu.

Uzun bir süredir direkt insandan kan içmiyordum. Kan deposun ya da vampirler meclisinde bulunan kanları içiyordum. Kabul özlemiştim sıcak kan içmeyi ama insanlara zarar verme düşüncesi doktor olduktan sonra pek iç açıcı görünmüyordu. Birde doktor olamadan önce yaşadıklarımın da etkisi vardı.

Neredeyse her gün insanların acı çektiğine birinci elden şahit oluyordum. Sonsuz yaşamı olan biri için ölüm bir şey ifade etmezdi. Ama bu insanlar için ölüm bir sondu. Sevdikleri ile geçirdikleri kısacık zamanın bir sonu.

"Birazdan birine dalacak gibi görünüyorsun Pars. Biraz uzaklaşsan herkesin can sağlığı için çok daha iyi olur."

"Ha ha. Komikliğin hiç sırası değil Nevra."

"Komiklik yapmıyorum. Ciddiyim. Git bir hava al."

Nevra'ya sert bir bakış atıp sandalyeden kalktım. Nevra, vampir olduğumdan haberdar tek insan arkadaşımdı. Beklediğimden farklı bir tepki verdiği için unutturma gereği duymamıştım. Beni öldürmeye çalışmadığı sürece sorun yoktu.

Hızlı adımlarla doktorlar odasına girdiğimde gizli dolaptan biraz kan alıp kahve bardağına döktüm.

Odadaki üçlü koltuğa otururken derin bir nefes aldım. Nevra'ya her ne kadar kızsam da gerçekten nefes almaya ihtiyacım varmış. Bardağıma burnumu yaklaştırıp kokladıktan sonra yavaş yavaş içmeye başladım.

Yarı vampir yarı insan olmamdan dolayı yorulabiliyordum. Normal bir insana göre daha güçlüydüm tabi ama diğer vampirlere göre de sözde daha zayıftım.  Ben de onlar kadar güçlüydüm. Özel gücüm onlarda olmayan bir şey oldukları için kıskanıyorlardı. 

Diğer yandan onların zayıflık olarak gördüğü şeyse insani duygularımın olmasıydı. Mesela diğer safkan vampirlerin hiçbiri üzülme duygusunu tatmamışlardı. Ama ben gözümün önünde babam yüzünden can veren annemi gördüğümde bütün hücrelerime kadar üzülmüştüm. O zaman tam bir vampir olmayı dilemiştim. Ama maalesef bu artık mümkün değildi.

Benim olduğum konumda başka bir vampir olsa hastalardan gönül rahatlığı ile kan çalarlardı. Ben hastalardan kan çalmıyordum. Gönüllü olarak kan verenlerden bir torba kendime ayırıyordum. Bu ne onları ne başkasını öldürürdü. Ama ben içmezsem herhangi birini öldürebilirdim.

Odanın kapısı açıldığında kapıya yandan bir bakış attım. Asistanlardan biri olan Rüzgar'dı gelen. Erkek güzeli tabiri onun için çıkartmışlar gibiydi. Neredeyse 200 yaşına girecek ben bile daha onun gibisini görmemiştim. Bundan bir 150 yıl öncesinde olsaydık onun için savaş verecek insanlar tanımıştım.

Güzeldi ama sadece bu kadardı. Basit bir asistan benim ilgimi çekemezdi.

"Merhaba hocam."

"Merhaba Rüzgar."

Doktor // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin