22. Bölüm - Telefon Kulübesi

5.3K 224 19
                                    

Ne kadar hayatımda bir telefon sapığı yer alsada benden ilgi bekleyen bir nişanlım ve önümde çalışmam gereken bir sınavım vardı. günlerim bunların arasında mekik dokumakla geçiyordu. sapığımın varlığını kafamdan atmak için sürekli ders çalışıyordum ve bu bana iyi geliyordu. günlerdir aras toplantılarından dolayı eve geç geldiği için onu görmüyordum ta ki bu sabaha kadar...




 yatak odamda uyurken pürüzsüz bir el saçlarıma hafif hafif masaj yapıyordu. gözlerim kapalıyken bile yanımda kim olduğunu anlayabiliyordum. canavarım...

kendine has kokusu hemen kendini ele veriyordu. gülümseyerek mırıldandım ''mmm'' hafif bir gülümseme sesini duydum. canavarım ''saçlarını okşamayı seviyorum.'' dedi.
hiçbirşey söylemeden tekrar mırıldandım ''mmm''  bir gülümseme daha duydum.

 başıma hafif bir öpücük kondurup yüzümden saçlarımı çekti. gözlerimin içine bakarken yatağa başını koyup beni izledi. hiçbirşey söylemiyordu. bir kaç saniye birbirimize baktıktan sonra dayanamayıp kıkırdadım. dudaklarında hafif bir tebessüm oluşup güldü. yüzümdeki gülümseme solup üzüntüye dönüştü. ''neredeyse üç gündür yüzünü görmüyorum.''

elimi yanağına yerleştirip okşadım. ağlayacakmış gibi bir sesle ''seni özledim.'' dedim.

o anda ne olduğunu anlayamadan aras beni göğsüne doğru hızla çekip sarıldı. çok içten gelen sıcacık bir sesle '' ah bende seni çok özledim!'' dedi. gözlerimden yaşlar süzülürken tekrar yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına itip bileğimde duran tokamı aldı ve saçlarımı topuz yaptı. ben hala sessizce ağlamaya devam ederken masanın yanında duran peçeteyi alıp nazikçe yanaklarımda duran göz yaşlarımı sildi.

ben ona bakarken sesi bir ninniye dönüştü ''ağlama.''

elimin tersiyle göz yaşımı silip burnumu içime çektim. ''neden?''

gülümseyip ''çünkü ağlayınca çok çirkin oluyorsun.'' dedi. gözlerim faltaşı gibi açılırken geri çekilip hafifçe göğsüne vurdum. tam onu ittirirken büyük bir güçle göğsüne tekrar çekti beni. ''senin yerin burası hiçbir yere gidemezsin.''
 
gülümseyip ''haklısın.'' dedim.

saçlarımı koklayıp ''seninle daha fazla vakit geçirebilmek için bütün işlerimi buraya aktardım. artık evden devam edeceğim.''

  mırıldanıp ''benim için işlerini aksatmana gerek yok aras'' dedim.

azarlar gibi bir sesle ''bunu zaten senin için değil kendim için yapıyorum.''

 ''neden?''

''çünkü eğer bir üç gün daha seni görmezsem kafayı sıyıracağım.''

 ben sesli bir kahkaha atarken yanağından öpüp ''sana zarar gelmesine asla izin vermem. ben senin koruyucu meleğinim.'' dedim.

bu seferde o kahkaha atıyordu. kahkahalarının arasından ''Sen benim koruyucu meleğim misin şimdi?'' dedi. hınzırca gülümsedim ''evet, beğenemedin mi?''

düşünüyormuş gibi yapıp omuzlarını silkti. ''bilmem, daha taş bir hatun olabilirdi.''
tekrar göğsüne vurdum ''aras!''
 canı acımış gibi davranırken hala kahkaha atıyordu. kahkahalarının arasından ''kaç gündür bu kadar gülmemiştim. beni mutlu etmeyi nasıl başarıyorsun?'' dedi.

 tek söylebildiğim şey ''sadece seviyorum.'' oldu.

kahkahalarının arasından yüzündeki gülümseme soldu. ''bende seni seviyorum aşkım.'' 

Karanlığın içindeki canavarWhere stories live. Discover now